14 Ocak 2018 Pazar

Dev Futbol Ekonomileri : MANCHESTER UNİTED !!!

Manchester-United-home-kit-201314
Futbolun mücidleri olarak kalmayarak ona çok şeyler katarak dünyaya yaymış olan İngilizlerin vatanına geri dönecek ve Futbolun Efendilerinin en başarılı iş modelini kuran Manchester United’ın (taraftarlarının söylediği üzere Man.United) uzun ve başarılarla dolu tarihiyle başlayarak sonraki haftalarda endüstriyel futbolu ne şekilde yaratarak gezegenin finansal açıdan en başarılı Kulübe haline gelişlerinin kısa sayılmayacak öyküsüdür.
Sanayi reformunun olduğu yıllarda İngiltere’de çok sık rastlandığı şekilde, futbol takımları, okullarda veya insanların toplu olarak çalıştığı sanayi yatırımlarında kuruluyordu. Man.United’da bu konuda bir istisna olmayacak ve  Lanchester ve Yorkshire demiryolu şirketinin işçileri tarafından L&YR F.C. adıyla 1878’de Newton Heath’de kurulacaktı. Bu takım Manchester Piccadilly garında 15 yıl kadar futbol oynayacak, 1893’de ise Manchester’a yakın bir kasaba olan Clayton’a taşınacaktı. O yıl, İngiliz Futbol Ligi’ne katılmayı başaran L&YR F.C., demiryolları ile olan ilişkisini minimuma indirgeyecek, direkt olarak demiryollarını çağrıştıran L&YR ibaresini isimlerinden atacak ve bundan böyle Newton Heat F.C. olarak anılmaya başlanacaktı.
Newton Heat F.C.
1902’de finansal açıdan zor günler geçirerek, iflasın eşiğinden dönen Kulüp, o tarihde Manchester şehrinin en büyük bira fabrikasının sahibi olan J.H.Davies’in yaptığı önemli yatırımla yeniden nefes almaya başlayacaktı.
Newton Heath
Kulübün Yönetim Kurulu Başkanı olan Davies’ın isteğiyle Kulübün yeni bir isimle anılması yoluna gidilecek ve aynı zamanda yeşil ile altın sarısından oluşan forma renklerinin değişilmesine karar verilecek, böylelikle Newton Heat tarihe karışacak ve kırmızı ile beyaz renklere sahip “Manchester United” 26 Nisan 1902’de yeşil sahalardaki yerini almaya başlayacaktı.
Kulüp kısa sürede o dönem için rekor transfer bedelleriyle en iyi profesyonel futbolcuları renklerine katacak ve Kulüp, bunun neticesinde 1905-06 sezonunu 2. Lig’de 2. olarak bitirerek, 1906-07 sezonunda 1. Ligdeki yerini uzun bir süre sonra alacaktı. Man.United 1. Lig’e iyi bir giriş yapacak ve 1907-08 sezonunda ligi şampiyon olarak bitirecek, FA Cup’ı (İngiltere Futbol Federasyonu Kupası) ise 1909 yılında ilk kez olmak üzere kaldıracaktı.
Old Trafford – Rüyalar Tiyatrosu
Günümüzde Rüyalar Tiyatrosu (Theater of Dreams) olarak da anılan ve taraftarın kutsal yeri olan Old Trafford Stadı, bu takıma gönül vermiş olanlarla ilk kez 1909/10 sezonunda tanışacaktı. Üzerine stadın inşa edildiği arazi Başkan Davies’in şirketi olan Manchester Bira Fabrikası tarafından satın alınacak ve Kulübe kiraya verilecekti. Davies tarafından finanse edilen stad inşasına 1908’de başlanacak ve 19 Şubat 1910’da Old Trafford  Stadında ilk maçını Liverpool karşı oynayan Man.United, bu tarihi maçı 4-3 kaybedecek, bununla birlikte Stad 80,000 kişilik seyirci kapasitesini başarıyla yaşayarak, Man.United taraftarlarının gönlünde that kurmaya başlayacak, seyircisinin yoğun desteğini yeni  stadında arkasına alan Man.United, 1910-11 sezonunda 2. kere 1.Lig Şampiyonluğuna ulaşacaktı.
Old Trafford-1922
oldtraffordpast1
Old Trafford-2016
article-2303093-0518AD8F000005DC-57_634x365
1913/14 sezonu Man.United açısından bir değişim dönemi olacak, İngiliz liglerinde ve bu kapsamda tüm dünyada ilk defa olmak üzere Kulüp Sekreteri ve Takım Menejeri’nin (Team Manager) görev tanımları değişecek, bundan sonra Takım Menejeri takımı seçmekden ve onlarla ilgilenmekden sorumlu olacak, zaman içerisinde bu tüm İlgiliz kulüplerinin kullandığı bir standart haline gelecekti.
 Bundan sonraki 10 yılda Kulüpde düşüş yaşanacak ve halk tarafından “the Reds” (Kırmızılar) olarak anılmaya başlanan Man.United 1922’de 2. Lig’e düşecekti. 1925’de 1. Lig’e yeniden dönen Kulüp, 1931’de tekrar küme düşecek, 1934’de ise 2. Lig’de 20. sıraya kadar gerileyecekti.
Matt Busby:
Tüm Avrupa için zor geçen 2.Dünya Savaşı sonrası, Matt Busby isimli İskoç asıllı eski bir futbolcu Man.United’ın menejerliğine atanacak ve ülkenin/takımın tarihinde ilk defa olmak üzere transfer edilecek oyuncuları kendisi belirleyecek ve takımı kendisi çalıştıracaktı. Bu değişik ve futbol yönetiminde çığır açacak değişimleri yapan Busby daha önceki takımı Liverpool’dan kovulacak, Man.United ise bu yaratıcı adamı bağrına basacaktı.
Busby’nin Man.United’daki ilk transferi herkesin beklediği üzere bir futbolcu olmayacak, menejer yardımcısı pozisyonu öncelikli olarak doldurulacaktı. Busby ve yönetici ekibinin alınması, meyvelerini hemen verecek, Kulüp 1947-48 ve 49 yıllarında Ligi 2. olarak bitirecek, 1948’de ise FA Cup’ı 39 yıl sonra 2. defa kazanacaktı. 1952’de ise Man.United 1. Lig Şampiyonu olacak ve Busby’nin ön gördüğü şekilde genç takımda yetişen yetenekli futbolcular A Takımına sistematik bir şekilde kazandırılmaya başlanacaktı. Bir başka ilk olan A Takımına iyi futbolcu yetiştirmek, bir anlamda araştırma/geliştirme maliyetlerine karşılık olarak dönemin koşullarında son derece iyi futbolcuların kendilerini göstermelerine zemin hazırlayacaktı.
Kulüp tarihinin en başarılı genç kadrosunun oluşması, 1955-56 sezonunda kazanılan lig şampiyonluğu ile taçlandırılacak ve A Takıma güç veren genç oyunculara, menejer Busby’nin Bebekleri (çocukları) anlamına gelen “Busby Babes”, Man.United tarihindeki yerlerini alacaklar ve 1956-57 şampiyonluk kupasını da 2 kere üst üste olmak üzere müzelerine götüreceklerdi. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim üzere, Man.United Avrupa Kupası’na (European Club, şimdiki Şampiyonlar Ligi) katılan ilk İngiliz takımı olacak, Yarı Finale kadar gelen Reds, muazzam başarılı bir dönemden geçen Real Madrid’e elenecekti.
logomanutd
Uçak Trajedisi:
Man.United’da yetişerek, bu çatı altında birçok zafer elde eden, Busby’nin Bebekleri Avrupa Kupası kapsamında gitmiş oldukları Belgrad deplasmanında turu geçecekler, sonrasında bindikleri uçak, 6 Şubat 1958’de Münih yakınlarında düşecek, hayata veda eden 22 kişiden 8’i ise Man.United’ın altyapısından yetişmiş gelecek vadeden genç futboculardan oluşacaktı. Yaşanan trajedi, başta Kulüp olmak üzere, Manchester şehrini ve genel olarak İngiliz 1.Ligi’ni adeta bir matem havasına sokacak ve bundan birkaç ay kadar evvel uçağın düşüşünün 50. yılında Man.United taraftarları ölen futbolcularını unutmadıklarınu duygu yüklü bir seromoniyle göstereceklerdi.
Uçak kazasından sadece 3 ay sonra FA Cup’ın finaline çıkacaklar ve Wembley’de oynanan finalde Bolton Wanderers’a yenileceklerdi. İngiltere’nin gelmiş geçmiş en iyi takımını yetiştiren Matt Busby, “evladlarının” 8’inin birden kaybıyla sarsılacak, fakat Man.United’a inanan milyonlarında manevi desteğini arkasına alacak ve uçak kazasından kendi payına düşen sakatlıklardan kurtulur kurtulmaz, 1960’ların başında  yeni bir genç ekip oluşturmak üzere yola düşecekti.
Efsane George Best:
1961-62 sezonu, hem FA Cup hem de 1.Lig’de başarıyla sonuçlanacak ve Man.United her iki alanda da 2. olacak, 1962-63 sezonunda ise daha önceki yazılarımda anlatmış oldğum İngiltere’nin o dönemde yetiştirdiği en büyük yetenek olan 7 numaralı George Best’in transferinin gerçekleşmiş olduğu sezon olarak akıllarda kalacaktı. 1964-65 ve 1966-67’da İngiliz 1. Lig’inde şampiyon olan, aynı zamanda Avrupa Kupa’sında önce yarıfinale, bir sonraki yıl ise finale çıkan Man.United, 1968’de Benfica’yı Wembley’de yenecek ve Avrupa’nın en büyüğü olma başarısından sonra, 1970’lerde başlayarak 1990’ların ilk yıllarına kadar uzun sürecek bir duraklama dönemine girecekti.
gbest
İskoç Alex Ferguson Dönemi:
Man.United’a yeniden büyük bir kulüp olduğunu hatırlatacak ve  Reds’in önce 1. Lig Şampiyonu olmalarını, sonrasında ise asıl başarının Avrupa şampiyonlukları olduğunu bilen, önemli bir menejer olan İskoç Alex Ferguson Kasım 1986’da takımın başına gelecek ve arada geçen 22 yıldan beri görevine halen devam edecekti. Ferguson işe başladığında, yaklaşık 20 yıldır başarıya aç kalarak, rakipleri Liverpool ve Arsenal’in altında ezilmiş gücünü, yeniden ortaya çıkararak, Kulübün önemli bir değişim yaşamasını hedeflemişti. Değişimin doğal olarak vakit alması nedeniyle, 1987-1990 arasındaki sezonlarda lig önlerde bitirilecek ve Alex Ferguson ve Ekibinin İngiltere Premier League’ni domine edeceği yıllara gelinecekti.
sir-alex-ferguson-25-years
1990’lı Yıllar; ve Eric Kantona:
Ferguson ve öğrencileri, 1990’da kendileri açısıdan ilk, Kulüp açısından ise 10. FA Kupalarını kazanacaklar ve böylelikle, 5 yıldır Ada’nın sınırları dışına çıkamama durumuna son vereceklerdi. Man.United 1990-91 sezonunda Avrupa’da sonuna kadar gidecek ve Kupa Galipleri Kupası finalinde Barca’yı 2-1 mağlup edecek ve akabinde Süper Kupa’yı da müzesine götürecekti. Avrupa’da başarı Man.United’ın 23 yıldır sabırla beklediği bir durum olup, artık kapı sonuna kadar açılmıştı.
Sabırla beklenen bir başka kupada İngiliz 1. Ligi Şampiyonluğuydu (1992-93 sezonundan itibaren Premier League adını almıştır), 7 numaralı başka bir efsane Eric Kantona’yı ekiplerine katan Reds, 1992-93 sezonunda 26 yıllık aradan sonra Şampiyon olmayı başaracaklar ve aynı zamanda yeni organizasyon yapısıyla oluşan Premier League’in ilk Şampiyonu olarak tarihe geçeceklerdi.
eric-cantona-painting-2.jpg
Gelecek yıllarda başarılı olmak için Alex Ferguson’da Matt Busby’i takip edecek ve daha sonra dünyaca ün kazanacak David Beckham, Gary Neville gibi isimleri Man.United’ın altyapısından A Takımı’na kazandıracaktı. Takım oturmaya başladıkça başarılar ard arda gelecek, Man.United 1993-94, 1995-96, 1996-97, 1998-99, 1999-2000, 2000-01 ve 2002-03 sezonlarında Premier League kupasını kaldıracaklar, bu üst üste gelen başarılara rağmen, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu sadece bir kere kazanabilecekler, 1999’da dramatik bir şekilde biten final maçında uzatma dakikalarında 2 gol birden bularak, 2-1 Bayern Münih’i yenerek Şampiyonlar Ligi Kupası’nı müzelerine götüreceklerdi.
Alex Ferguson İngiliz futbol tarihinde bir ilki becerecek ve üst üste 3 kere (1999-2000-2001) İngiliz 1. Ligi şampiyonluğunu elde eden menejer olarak tarihe geçecek, arkasından da “Sir” ünvanına layik görülecekti. Ferguson ve ekibi için her zaman birincil öncelik Premier League’i kazanmak olacaktı.
22.jpg
İngiliz Ekonomisi:
Sanayi Devrimiyle birlikte ekonomik olarak güçlenen ve 18. yüzyılın başından 20.yüzyıla kadar dört bir yöne yayılmış sömürgeleriyle, Osmanlı İmparatorluğu’nun külleri üzerinde büyük bir imparatorluk haline gelerek, dünya tarihine önemli etki yapan İngilizler, 2001’de yapılan son nufüs sayımında 60 milyonluk nüfusa, 2004 yılı rakamıyla ise 27.000 Euro GSMH’ya sahip olarak, önde gelen uluslararası finans ve ticaret merkezlerinden biri olmanın getirdiği avantajla, dünyanın en büyük 4. ekonomisi konumundadır. Kasım sonu itibariyle 60 ülkeden 3.287 şirketin işlem gördüğü Londra Borsası ise 300 yıllık tarihinde İngiliz şirketlerine finansman sağlanmasının 1 numaralı mecrası olmuş ve bankacılık sektörünün gelişmesine önemli katkıda bulunmuştur.
Arkasındaki bu büyük ekonomiyle beslenen İngiliz futbol kulüpleri kuruluşlarından itibaren, çok  kısa bir sürede amatörlükden profesyonelliğe geçen futbolcuların hızla yükselen ücretlerinin oluşturduğu borçların, kurucuların ve yöneticilerin kişisel birikimlerini riske atmaması mentalitesinden yola çıkarak, şirket yapılarını sınırlı sorumluluğa sahip limited şirket statüsünde oluşturmuşlardı. Normal şirketler bazında ele alındığında, limited şirket modeli, sahiplikle şirketin kontrolünü elinde bulundurma hususlarını ayırıyor olsa da, söz konusu futbol kulüpleri olunca, bu iki husus örtüşmeye başlıyor ve sonuç olarak, birçok İngiliz futbol Kulübü küçük bir işadamı grubu veya çoğunluğu taraftar olan birkaç yüz hisse senedi sahibi tarafından sahip olunmaya başlıyordu.
Futbol Ekonomisinde Standartları Belirleyen  bir İş Modeli
Premier League’in (İngiliz 1. Ligi, PL) faaliyete geçtiği 1992-93 sezonundan itibaren 2006-07 sezonuna kadar Man.United’in toplam yıllık geliri 25 milyon Pound’dan 212 milyon Pound’a çıkacak, her yıl kar eden Kırmızlar’ın aynı dönem içerisinde vergi öncesi karı ise 4 milyon Pound’dan, üstelikde bir önceki sezonun vergi öncesi karı 31 milyon Pound’dan 60 milyon Pound’a gelerek ulaşacaktı. Maç gelirlerinin ana gelir kalemi olduğu bu yapıda her sezon yeşil sahalarda başarılı olmak, diğer bir ifadeyle topun çizgiyi geçmesi ilk öncelik olacak, Şampiyonlar Ligi’nde (ŞL) yer almak için PL’i her sezon ilk 4’de bitirmek ve aynı zamanda stad gelirleri ve katılım ücretleri açısından her Kulüp açısından 1 numaralı öncelik olan ŞL’nde başarılı olmak Kırmızıların ana hedefi olacaktı. Bununla birlikte ana önceliği ŞL’nde başarılı olmak olan Man.United’ın 1968’de Avrupa Şampiyon Kulüpler kupasını kaldırmasından sonra bu Kupa’nın 1990’lardaki yeni formatı olan ŞL’nde sadece 1999’da ayrı bir yazı konusu olan Bayern Münih’i uzatma dakikalarında attığı 2 golle, 2-1 yenerek kazandığı efsanevi ŞL Kupası’nın Man.United’ın öncelikleriyle bağdaşmadığını da yeri gelmişken belirtmek isterim.
Man. United Gelir Dağılımı200120022003200420052006
Pound mn.Pound%Pound%Pound%Pound%Pound%Pound%
Maç Günü51.83456.33870.64161.23666.24292.544
Yayın Hakkı31.21451.93656.23262.53748.43161.529
Ticari46.65237.92646.22745.32742.42758.127
Toplam130 146 173 169 157 212 
Kaynak: Deliotte Man.United Yıllık Faaliyet Raporları, (2001-2006)
Premier League:
FA  tarafından 1991’in başında hazırlanan “Futbolun Geleceği” çalışmasında, 1991-92 sezonunun bitişiyle birlikte Division 1’i oluşturan tüm kulüplerin Football League’den çekilerek, adına “PL” denilecek yeni bir oluşumda biraraya gelecekleri açıklanacak ve Futbol Ligi’ni düzenleyen FA’ya bağlı olmakla birlikte kendi yönetim mekanizmasını kuracak olan bu oluşumun Futbol Ligi’ni oluşturan diğer 70 kulübün anlaşmalarından bağımsız bir şekilde kendi liginin yayın hakları ile sponsorluk anlaşmalarını kendisinin pazarlık etmekde ticari olarak bağımsız olması hususu İngiliz kamuoyunun gündemine bomba gibi düşecekti. 1991-1992 sezonunun bitişiyle birlikte, Division 1 kulüpleri Football League’den toplu olarak çekilecekler ve Ada’nın futboldaki yeni markası PL’i 27 Mayıs 1992’de resmi olarak faaliyete geçireceklerdi.
405_premier_league.png
FA PL  (2007’den itibaren ana sponsorunun adıyla anılarak Barclays PL oldu) limited şirket olarak kuruluyor ve 104 yıldır 4 küme şeklinde devam eden Football League’den ayrılarak tek bir küme olarak organize oluyordu. Bildiğiniz üzere, PL’de 20 takım mücadele ediyor ve her Kulüp biri kendi sahasında, diğeri deplasmanda olmak üzere her sezon toplam 38 maç oynuyordu.
PL kurulmadan önceki sezon olan 1991-92’de 1. Lig olarak adlandırılan ligde yer alan Kulüplerin toplam gelirleri 170 milyon Pound iken, 2006-07 sezonunda sadece bir Kulüp olarak Manchester United’ın gelirlerinin 212 milyon Pound’a ulaştığı dikkate alınırsa, 14 yıllık bir süreç içerisinde İngiliz futbolunun geldiği nokta daha net olarak anlaşılacaktır. 5 büyük ligin içinde Premier Lig’in yarattığı gelir %30, Avrupa’nın geneline bakıldığında ise %16 dolayında olup, bu kapsamda Premier Lig’in, Amerika’nın NBA ile dünya basketbol pazarı içerisindeki farklı ve dominant konumuyla ortaya çıkan “dünyayın basketbol ligi” olma durumuna benzer bir şekilde “dünyanın futbol ligi” olma yolunda hızla ilerlediği dikkat çekmektedir. Birçok farklı özelliği ve uygulamasıyla ayrı bir yazı konusu olacak olan Premier Lig, 2006 yılında yarattığı 2 milyar Euro’luk gelirle, Amerikan Futbolu Ligi (NFL), Amerikan Beyzbol Ligi (MLB) ve Amerikan Basketbol Ligi (NBA)’den sonra dünyanın en büyük 4. spor ligi konumunda bulunmaktadır.
Avrupa Futbol Pazar Büyüklüğü, 2005-06 (Toplam 12,6 milyar Euro)
5 Büyük Lig: %53
5 Büyük Ligdeki Diğer Ligler: %15
5 Büyük Lig dışında Kalan 47 Avrupa Ligi: %14
FIFA, UEFA ve Ulusal Futbol Federasyonları: %15
5 Büyük Lig dışında Kalan 47 Avrupa Ligi’nin Diğer Ligleri: %3
Kaynak: Deloitte, Annual Review of Football, Mayıs 2007
PL’in tüm dünyanın futbol ligi haline gelmesinin en önemli sebebleri olarak ligi oluşturan 20 takımdan neredeyse hepsinin rekabetçi olmaları ve futbolun beşiği İngiltere’de güzel oyuna olan ilginin maksimum seviyede olması ve bu durumun Kulüpler tarafından sıkı bir şekilde takip edilen iş modelleriyle aidiyet duygusunun sadece Ada’da değil, dünyanın değişik coğrafyalarında maksimize edilmesi ve bunlara bağlı olarak Kulüp gelirlerinin nakit akışlarını büyütmekte zorlanmamaları sıralanabilir. Avrupa genelinde ve ülkemiz özelinde futbolun karlı hale gelememesinde yatan temel sebep ise, büyük bir hızla dev bir endüstri haline gelen futbolun organizasyon ve yönetim yapısının aynı hızla değişim gösterememesindedir. Spor kulüplerini oluşturan Yönetim Kurulu Üyeleri, Kulüp Üyeleri, Teknik Kadro ve Sporcuları, profesyonel çalışanları ve hepsinden önemlisi taraftarlarının, kendi farklı bakış açılarını yansıtan ve bu anlamda ortak bir payda da biraraya gelmeleri fazlaca mümkün olmayan Kulüplerinden farklı beklentileri bulunmakta ve bu durumda ortak strateji ve hedeflerin konulmasını zorlaştırmaktadır.
images
Kaynak:www.futbolekonomi.com
https://iyifutboldilencisi.wordpress.com

Dev Futbol Ekonomileri : REAL MADRİD !!!

KRAL’IN TAKIMI REAL MADRID
real-madrid-logo-wallpaper-1680x1050.jpg
Yazıya Four four two dergisinde yayınlanmış “bir diktatörün en önemli silahı: FUTBOL” yazısından alıntı yaparak başlayalım.
Ernesto Che Guevara, futbol için “Futbol sadece bir oyun değildir. Futbol devrimin en büyük silahıdır” der. Aynı şekilde Suarez, Güney Amerika’da bir iktidarın başarısının futbol milli takımı ile ölçüleceğinden bahseder.  Bunlara benzer birçok anekdot ve hatıraya tarihte rastlayabilirsiniz. Çünkü dünya tarihinin en karışık çağı, futbolla birlikte gelişmiştir. Milyonların öldüğü savaşların ardından Dünya Kupalarında onlarca ülke futbol sahasında karşı karşıya gelmiş; Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın en kritik anında milletvekilleri ile yapacağı görüşmeyi gizli tutmak için buluşmanın sebebinin milletvekilleri arasında yapılacak bir futbol karşılaşması olduğunu söylemiştir. Ve ne olursa olsun, futbol fikirleri yaymak adına bir silah görevi dahi görmüştür. Tıpkı, Diktatör Franco’nun İspanya’sında olduğu gibi…
Real Madrid C.F.
Güzel oyun futbol, Madrid şehrine güzel oyun dilencileri olan ve aralarında Oxford Üniversitesi mezunu bulunan Institucion Libre de Ensenanza okulunun profesörleri ve öğrencileri tarafından getirilecektir. Bu ekip 1895’de “Football Sky” isimli şehrin ilk futbol kulübünü kuracaklardı. 1900’de ikiye ayrılan Kulüpden, “New Foot-ball de Madrid” ve “Club Espanol de Madrid” kulüpleri doğacak, Club Espanol de Madrid sonrasında tekrar ikiye bölünerek 6 Mart 1902’de “Sociedad Madrid FC”nin kurulmasına ön ayak olacaktı. Kuruluşundan kısa bir süre sonra Kulüp, İspanya Kral Kupasını üst üste 4 kere müzesine götürmeyi başarıyor ve Madrid şehrindeki popülaritesini hızla arttırıyordu.
1920 yılında İspanya Kralı’nın, kraliyete ait bir ünvan olan “Real”i (Royal) Sociedad Madrid FC’ye vermesiyle adı değişerek “Real Madrid Club de Futbol” (Real Madrid C.F.) olan Kulüp, futbol tarihindeki yerini almaya başlıyordu. 1927’ye gelindiğinde Real Madrid C.F. (Real) futbol takımı Kuzey Amerika kıtasında maçlar yaparak turlamaya başlıyor ve bu takım içerisinde en yoğun ilgiyi dönemin yıldız futbolcusu Santiago Bernabeu çekiyor ve popülaritesi Bernabeu’yu 1945 yılında Kulübün en üst makamı olan Başkanlığa seçime katılan tüm üyelerin oyunu alarak çıkartıyor, son derece aktif bir kişilik olan Bernabeu kendi adını taşıyan 80.000 kişilik Stadı, 1947’de açtığında, bu muazzam yapı Avrupa basını tarafından Yaşlı Kıta’nın en iyi stadı olarak takdir görüyordu.
Santiago Bernabeu- 1947
c06a320e2dbf0e37ebcbcc7a70d35b30
Santiago Bernabeu- 2016
bernabeu_stadium
Başkan Bernabeu, yüksek kapasite kullanım oranıyla maçların oynandığı Stadın, gelirlerin artışına önemli katkısının da etkisiyle, kendisinin tasarladığı dünyanın en iyi futbolcularını Real’e transfer etme stratejisini 1953’de uygulamaya koyacak ve bu stratejinin hafızalarda kalan en önemli oyuncuları dönemin efsanevi futbolcuları Arjantinli Di Stefano ve Macar Puskas olacaktı. Farklı uluslara mensup birçok futbolcunun transferiyle Real, dünyanın ilk uluslararası futbol takımını yaratmayı başarıyor, döneminin oldukça önünde fakat bir o kadar da maliyetli strateji, futbolun tarihi hakkındaki yazılarımda aktarmış olduğum üzere, Başkan Bernabeu’nun önemli katklarıyla hayata geçen “Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası” (şimdiki adıyla Şampiyonlar Ligi), dünyanın en prestijli turnuvası olarak yeşil sahalarla ilk kez 4 Eylül 1955’de buluşurken, Real’in 1955-60 yılları arasında halen kırılamayan bir rekor eşliğinde Kupayı üst üste 5 kere kazanmasıyla meyvelerini veriyordu. 1966’da 6. Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası kazanılıyor, Real’i parlak bir şekilde yöneten Başkan Bernabeu’nun 1978’de vefatıyla, Kulüp 1980’lerin başında düşüşe geçerek, La Liga’daki hakimiyetini kaybediyor, bununla birlikte kendi yetiştirdiği yıldızların devreye girmesiyle, 1985-1990 arasında gösterdiği performansla 2 kere UEFA Kupası’nı, 5 kerede La Liga Şampiyonluğunu üst üste kazanıyordu.
Puskas – Di Stefano
alfredo-di-stefano-et-ferenc-puskas-la-premiere-grande-epoque-du-real-madrid_53056_wide.jpg
FIFA, 23 Aralık 2000’de, ülke bazında Los Blancos (Beyazlar) olarak da tanınan Real’e, “20. Yüzyılın En İyi Kulübü” ödülünü layık görüyor, Real, 30 La Liga, 17 İspanya Kral Kupası ve bir rekor olan 9 UEFA Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu ile bu önemli ödülü hak ettiğini tüm dünyadaki futbolseverlere kanıtlıyordu.
1999-2000 sezonunda Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kaldıran Real, aynı sezon namağlup UEFA Şampiyonu olan ve ülkemizde Avrupa bazında önemli bir başarıya imza atarak bir anlamda çıtayı yükselten Galatasaray ile Süper Kupa finalinde oynayacak ve açık favori olduğu maçı uzatmalarda 2-1 kaybecek, taraftarlarının bir Türk Kulübünün Avrupa’nın en büyüğünün belirlendiği karşılaşmada gururla ilk defa podyuma çıkışını hüsran ve gözyaşıyla seyretmelerine neden olacaktı. Bir sonraki sezon ise Galatasaray’ın çeyrek finale çıkışıyla, taraflar Şampiyonlar Ligi’nde yeniden karşı karşıya gelecek, Ali Sami Yen Stadı’nda oynanan ilk maçta Galatasaray, ilk yarısı 0-2 biten maçda mucizevi bir şekilde 3-2 galip gelmesine rağmen, Real kendi evinde yoluna devam edecek ve o sezon 2. kere üst üste olmak üzere Şampiyonlar Ligi Kupasını kazanacak, sonrasında ise bugüne kadar devam edecek şekilde uluslararası turnuvalarda bir duraklama dönemine girecekti.
La Liga’da ise, 2002-03 sezonunda kazandığı şampiyonlukdan sonra, 2 yıl gibi kısa bir süre içerisinde tepeden tırnağa başarılı bir yeniden yapılanmadan geçen Barca’nın, 2004-05 ve 2005-06 sezonlarındaki şampiyonluklarından sonra üst üste 3. lig kupasını kaldırmak hedefiyle tüm sezon açık ara götürdüğü şampiyonluk yarışında, Nou Camp’da oynanan ve 3-3 sona eren El Clasico’dan sonra çıkışa geçen Real son haftalardaki mükemmel performansıyla La Liga’nın günümüzdeki son Şampiyonu ünvanını kazanacak ve 30. Lig Şampiyonluk Kupası’nı müzesine götürecekti.
Yapılanma Hareketi:
45 milyonluk nüfusuyla, yılda 50 milyon turist ağırlayan ve son yıllarda ekonomik büyüme açısından bir duraklama dönemine giren Avrupa Birliği içerisinde sergilediği başarılı ekonomik performansla dikkati çeken İspanya’nın güneşli başkenti Madrid, 3,5 milyon insanı barındırmakta ve başkent olmanın yanında ülkenin kültür ve iş merkezi olması fonksiyonunu yıllardır devam ettirmektedir. 10.000’in üzerinde futbol kulübüne ev sahipliği yapan Matadorlar’ın ülkesinde sırasıyla 20 (La Liga, 1. Lig), 22 (2. Lig) ve 80 (3. Lig) olmak üzere toplam 122 futbol kulübü her sene kozlarını paylaşmakta, ülkenin genelinde 1.200’ü profesyonel olmak üzere toplam 620.000 futbolcu bulunmaktadır. La Liga’nın devleri Barca ve Real kümülatif olarak, İspanyol Ligi’nin kuruluşundan bu yana şampiyonlukların üçte ikisini kazanırlarken, toplam ulusal kupaların ise %39’unu müzelerine götürme başarısını göstermişler, istatistiklerden anlaşılacağı üzere La Liga’yı uzun yıllardır domine etmişlerdir.
İspanyolların futbola karşı gösterdikleri yoğun ilgi, ancak İngiliz futbol taraftarıyla karşılaştırılabilecek bir şekilde, Akdeniz kanı taşımaları nedeniyle ortaya çıkan doğal heyecanlarıyla en azından benim gözlemlerimle güzel oyunun mucidi Ada’dan da büyük bir tutku olarak kendisini göstermektedir. 2003’de yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, ülkenin yarısı kendilerini futbol taraftarı olarak tanımlamakta, İspanyol erkeklerinin %80’i, kadınlarının ise %28’i bu oranda pay sahibi olmaktadır. Futbol taraftarlarının %60’ı Real’i yakından takip ederken, Real’in destekleyicilerinin %30’unun kadın olması yine dikkat çeken bir başka istatistikdir.
Özellikle futbola konsantre olmuş 4 spor gazetesinin günlük tirajı 5,3 milyon adetin üzerindeyken, bunlardan en yüksek tirajı olan Marca, futbol okuyucularının yaklaşık %50’sine sahip bir konumdadır. Günde 2 milyon İspanyol sporla ilgili yayın yapan radyoları düzenli olarak takip ederken, El Clasico adı verilen Barca-Real maçları her yıl İspanyol TV’lerinde en fazla izlenme oranına sahip yayın olarak listelerdeki yerini almaktadır.
partido_madrid_barca
Futbolun taraftarlıkdan ziyade bir hayat şekli olarak görüldüğü ve toplumun farklı kesimleri tarafından büyük bir tutku ve bağlılıkla takip edildiği İspanya’da, nüfusun çoğunluğunun Hristiyanlıkda eşlerin terk edilmesine sıcak bakılmadığı Katolik mezhebine mensup olmasına rağmen desteklediği futbol takımlarını değiştirmelerinin eşlerinden ayrılmaya göre daha zor olduğu ve taraftarlığın bir ömür boyu sürdüğü gerçeğini de yeri gelmişken belirtelim.
Los Blancos (Beyazlar) Organizasyon Yapısı:
İspanya’da Barca örneğinde olduğu üzere, diğer futbol ülkelerinin kulüplerinin tersine Real, kuruluşundan bu yana dernek statüsünde sosyal bir organizasyon olarak faaliyette bulunmuş ve adına “soci” denilen dernek üyeleri tarafından sahiplenilerek yönetilmiştir. Real’le birlikte sadece Barca hem Kulüp, hem Dernek, hem şirket, hem spor takımı hem de sosyal kurum şapkalarını aynı zamanda başarıyla taşımakta ve bu anlamda diğer İspanyol ve hatta diğer dünya spor kulüplerinden apayrı bir organizasyon yapısı ve iş modeliyle yönetilmektedir.
Üye başına 130 Euro yıllık aidat ödeyen ve aynı zamanda Barnebeu Stadı’ndan sezonluk kart almakla yükümlü yaklaşık 80.000 Kulüp üyesinin sahipliğinde ve profesyonel futbolun yanında sadece profesyonel basketbol branşında faaliyette bulunan Real’de, seçimler 4 yılda bir Başkan ve Yönetim Kurulunu belirlemek üzere yapılmakta, 18 yaşın üzerindeki Kulüp üyeleri seçimlerde oy kullanabilmektedir. Yüksek sayıda üye, bir anlamda sahip sayısı, aynı Barca’da olduğu üzere Kulübün en önemli aktiflerinin başında yer alacak, değiştirdikleri iş modelleri ile becerikli, iş yapmayı bilen Başkan ve Yönetim Kurullarının rasyonel yönetimleri, ilgili ve neticesinde bilgili üyelerinin kontrolünde her 2 Kulüpde altın dönemlerini yaşayacak olup, dünyanın en başarılı futbol kulübü olarak lanse edilen Manchester United’ın en yüksek gelire sahip olma tahtını sırasıyla 2005’de Real, 2006’da ise Barca ele geçirecek ve ekonomisinde de hızlı bir büyüme yaşayan İspanya, gelirler liginin zirvesine 2 Kulübüyle birlikte bütün ihtişamıyla oturacaktı.Bu yapıya benzer örnek Türkiyede diğer kulüplerden çok farklı şekilde ayrılan tek kulüp “Fenerbahçe”‘dir. Fenerbahçe yapılanmasını da başka bir yazı içerisinde inceleyeceğiz.
21. Yüzyıl öncesi Real:
1985-90 arası parlak bir dönem yaşayan Real, sonrasında bir duraklama dönemine girecek ve 1995’de Lorenzo Sanz Başkan seçildiğinde, Kulübün eski gücüne kavuşması hedefiyle hemen harekete geçecekti. Uzun yıllardır operasyonel olarak zarar eden Kulüpde, Sanz liderliğindeki yeni yönetim maliyeti yüksek futbolcuları elden çıkaracak ve böylelikle en azından kan kaybını durduracaktı. Sanz aynı zamanda Real’in medya hakları gibi ana aktif kalemlerini de pazarlayacak ve yüksek meblağlara ulaşmış borçları azaltmayı hedefleyecekti. Bu atılımlar en azından yeşil sahalarda meyvelerini verecek, 1998’de 7. Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu ünvanı kazanılacak, sportif başarıya rağmen Real’in finansal açıdan tatmin etmeyen performansı devam edecekti. Kulübün borcu 300 milyon Euro’ya ulaşacak ve marka yönetimi layikiyle yapılamayarak sponsorluk gelirleri toplam gelirlerin içerisinde sadece %5’de kalacak, mevcut gelir kalemleri artırılamayacak, yeni gelir kalemleri ise yaratılamayacaktı.
1999-2000 sezonunda sportif başarısına devam eden Real, hem La Liga’da hem de gerçek sportif başarının göstergesi olarak Mayıs 2000’de Şampiyonlar Ligi Kupası’nı 8. kez müzesine götürecek ancak yüksek borçlar neticesinde finansal açıdan bir darboğaz oluşması, Kulüp üyeleri tarafından rahatsız edici bulunacak ve Sanz yönetiminin göreve geldiğinden bu yana 2. kere kazanmakta olduğu Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu’nun ikincisinin coşkusu İspanyol başkentinde daha soğumadan, 16 Haziran 2000’de yapılan olağan seçimlerde üyeler kötü finansal gidişata olan tepkilerini sandığa yansıtacaklardı.
Perez Başkan Oluyor…
2000 seçimlerinde, İspanya’nın önde gelen inşaat şirketlerinden birinin Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda politik deneyime de sahip olan girişimci işadamı Florentino Perez, Başkan Sanz’a rakip olacak ve seçim kampanyasını son 5 yılda finansal açıdan başarısız olduğundan tamamen sportif başarının devamına endeksli olarak kuran rakibinden farklı bir stratejiyle seçimlere hazırlanacaktı.
Perez-600x387
Perez ve Ekibi Kulüp üyelerine Real’in yüksek borçlarını sıfırlayacaklarını, bununla birlikte futbol takımına her sezon en azından bir dünya yıldızı transfer edeceklerini (ilk yıl için ezeli rakip Barca’dan Portekizli Figo’yu alacaklarını vaad etmişlerdir) ve Real markasını İspanya sınırlarının çok ötesine taşıyarak, küresel bir markalaşma stratejisiyle dünyanın en önemli markaları arasına sokacaklarını ve o dönemde 138 milyon Euro olan Kulüp gelirlerini göreve gelmeleri durumunda, Başkanlık dönemi olan 4 yılda 2 kat arttıracakları taahhüdünü vereceklerdi. Perez’in verdiği iddalı fakat arkası proje anlamında dolu sözler, olumlu reputasyonunun da önemli etkisiyle Kulüp üyeleri tarafından inandırıcı bulunacak, Perez kendisi gibi iş hayatında girişimci veya profesyonel olarak başarılı olmuş Ekibiyle girdiği seçimlerden üyelerin önemli bir çoğunluğunun oyunu alarak zaferle çıkacaktı.
Perez ve Ekibinin yönetime gelmesi, topun gol çizgisini geçmesiyle sportif başarı elde edilmesinin Kulüp yönetimleri açısından önem arz etmekle birlikte, kalıcı başarıyı elde etmek için yeterli olmadığının, sahalardaki başarının arkasında güçlü bir finansal yapının olması gerektiğinin ispatı olarak futbol tarihindeki yerini alacaktı. Artık Perez ve arkadaşlarının Real’in finansal güçden ziyade sportif başarıya endeksli iş modelini değiştirerek, Los Blancos’u dünyanın en fazla gelir ve önemli miktarlarda kar eden bir yapıya dönüştürmeleri için sahne hazırdı.
Real Madrid C.F. – Ticari Odaklı Yeni iş Modeli:
Perez Öncesi Mevcut Durum:
Perez ve Ekibi 2000 yılı Haziran ayında yapılan seçimi açık farkla kazandıktan sonra, Kulübün hesaplarını girerek mevcut durumu mali ve idari olarak tüm detaylarıyla gözden geçireceklerdi. Gelir ve gider kalemleri üzerinde yapılan analiz neticesinde, Real’in 300 milyon Euro borcu olduğu ve yılda yaklaşık 23 milyon Euro zarar ettiği tespit edilecekti. Perez ve Ekibinin dikkatini çeken diğer bir husus ise, uluslararası birçok farklı kaynağa göre Real’in dünyanın en popüler futbol kulübü ve buna bağlı olarak dünyanın en çok bildiği futbol markası olmasına rağmen, ticari gelirlerinin 39 milyon Euro ile özelikle İngiliz rakiplerinin oldukça altında kalmasıydı. Ayrıca sponsorluk gelirlerinin toplam gelirlerin sadece %5’ini kapsaması ve dünyanın en fazla gelire sahip Kulüpler sıralamasında Real’in ilk 5’e girememesi ve Real’in potansiyeli düşünüldüğünde gelirlerin sadece 138 milyon Euro ile sınırlı kalması da, Perez ve Ekibinin, Real’in finansal güçden ziyade sportif başarıya endeksli iş modelini değiştirerek, Los Blancos’u dünyanın en fazla gelir ve önemli miktarlarda kar eden bir yapıya dönüştürmeleri stratejilerinin önemli sac ayakları olacaktı.
Vizyon & Stratejiler
Futbol takımı hem La Liga, hem de Şampiyonlar Ligi’nde Şampiyon olmasına, yani sportif başarı tamamen olmasına rağmen, rakibi eski Başkan Sanz’ın önünde Perez’e seçimi kazandıran en önemli mesaj, Real’in “Dünyanın en iyi futbol Kulübü olmasını” öngören büyük vizyonuydu aslında. Perez’in ülkenin tanınan iş adamlarından biri olması nedeniyle güçlü reputasyona sahip olması ve ilk başda hayali gibi gözüken vizyonun altını dolduran stratejilerinin de etkisiyle, Kulüp üyelerinin Perez’e verdikleri güçlü desteğin oluşumuna önemli katkıda bulunmuştu.
Ana stratejiler şu şekilde özetlenebilir:
*Taraftar/Müşteri haline gelen Los Blancos’a gönül vermiş olan herkesin anlayabileceği ve hoşlanarak satın alabileceği içeriği yaratan, diğer bir değişle içeriği sağlayan taraf olmak
*Vizyona ulaşmak için uygulanan stratejilerde taraftar ve sempatizanları müşteri olarak görmek ve bu kitlelere pazarlamayı doğru yapmak, yeni kanallar ve global bazda yeni coğrafyalara iyi bir imajla satış yapmak.
*Vizyonu realiteye dönüştürebilmek amacıyla bir Şirket gibi organize olmak ve böylelikle karar mekanizmalarını duygusal değil akılcı bir şekilde yönetmek.
*Organizasyon Yapısını elden geçirerek, rasyonel bir yapıda kendi alanında en iyi profesyonellerle çalışmak.
Real Markası Dünayanın sayılı Markaları Arasına girer:
Perez ve Ekibi, 3 ana hedef doğrultusunda hareket edecekti. Bunlar;
Kısa Vade: Real markasının gücünün layıkiyle ve efektif bir şekilde kullanılmasını sağlayacak finansal esnekliğin oluşturulması;
Orta Vade: Profesyonel futbolun yanında sadece profesyonel basketbol branşında faaliyette bulunan Real’in futbol takımının sadece üst seviyede futbolcular transfer edilerek Real’e kazandırılması stratejisi;
Uzun Vade: “Real” markasını pek çok farklı kanaldan yayınlanarak markanın gücünü öncelikle Madrid, sonrasında İspanya ve Avrupa, stratejinin son halkası olarak ise başta Uzakdoğu ve Güney Amerika ile İspanyolcanın 2. lisan olduğu ABD olmak üzere tüm dünyaya yayarak, Real’in futbolun ilk global markası haline gelmesi.
Finansal Süreç
Perez’in öncelikli hedefi, Real’in gelirlerini arttırırken, yıllardır büyüyen banka borçları, futbolcu borçları ve 3. parti ödemeleriyle bir çıkmaza giren borç sarmalından Kulübü çıkarmak ve böylelikle Los Galacticos’u fiiliyata geçirmekti. Perez ve Ekibi yüksek borç miktarını, daha önceki yazılarımda aktardığım üzere Laporta ve arkadaşlarının Barca’da 2003 yılında uyguladıkları üzere herhangi bir aktifin satılmadan, orta vadede borçları minimize etme yoluna gitmeyecekler, özellikle faiz oranı yüksek banka borçlarını hemen kapatmak ve nakit akımlarını gelirler lehine döndürmek uğruna eski antrenman sahalarını satma yoluna gideceklerdi. Madrid’in finansal bölgesine yakın olan 120 dönümlük Ciudad Deportiva isimli eski antrenman sahası yerel yönetimle yapılan sıkı pazarlıklar sonrasında antrenman sahası olarak gözüken alana yeni bir imar çıkarılması sağlanacak ve finansal bölgenin içerisinde yer alan arsa, yeni imar izniyle önemli bir değer artışına sahne olacaktı. Perez değer artışını paraya çevirmek amacıyla hızlı hareket edecek, arsanın %20’sini gayrimenkul geliştirme fonlarına satacak, burada yükselen 4 yüksek katlı Plaza ile, bu satışdan 500 milyon Euro’luk devasa bir finansal kazancın Kulübe girmesini sağlayacaktı.(Benzeri Ali Sami Yen’de olmasına karşın Gs hala geriye gidiyor…)Bu arada Real’in sahipliğinde olan %80 oranındaki arsada yerel yönetime devredilecek ve karşılığında halka açık bir park ve Real’e ait bir spor tesisi yapılması sağlanacaktı.
Perez yönetimi, Real’e finansal esneklik kazandırmak için, Kulübün yayın dışında kalan bütün haklarını Societa Mixta isimli yeni kurulan bir şirkete devredecek ve bu şirketin %20’sini aynı yıl 78 milyon Euro’ya Caja Madrid’e, %10’unu ise 1 yıl içerisinde 40 milyon Euro’ya Sogecable’a satacaktı. Bu satışla 118 milyon Euro 1 yıl içerisinde Kulubün kasasına girecekti. Kulübe sıcak para yaratılmasındaki 3. bacak, Santiago Bernabeu Stadında 10 yıllığına satılmış olan locaların sahiplerinden satıldıkları fiyattan toplam 16 milyon Euro’ya 2003’de geri alınarak, loca sayılsının 200’e çıkarıp, daha lüks bir hale getirilerek sadece bir yılda 16 milyon Euro gelir getirecek şekilde satılmaları olacaktı.
Los Galacticos :
Perez yönetimi ana faaliyet konuları olarak marka ve içerik yönetimi olarak tanımladığından, seçilir seçilmez Los Galacticos projesini hayata geçireceklerdi. Ezeli rakipleri Barca’nın o dönemdeki en önemli futbolcusu Portekizli Luis Figo’nun 60 milyon Euro ile o dönemin rekor ücreti karşılığında Real’e kazandırılması, aslında Perez’in seçim vaadlerinden biriydi ve yönetim devir alındıktan çok kısa bir süre sonra Figo’nun Real’e imza atmasıyla, her yıl en az bir dünya çapında önemli futbolcunun takıma kazandırılması şeklinde özetlenebilecek Los Galacticos stratejisi aktif hale gelecek ve 4 yıl içerisinde Figo’yu, Zidane, Beckham, Ronaldo, Carlos, ve Madrid altyapısından gelen Raul ve Casillas takip edeceklerdi. Yeri gelmişken, Los Galacticos’u oluşturan her futbolcunun aynı yıllık ücreti aldıklarını, 2004 yılında yapılan bir çalışmada ise, dünyada en yüksek gelire sahip 10 futbolcunun 5’inin Real formasını giydiğini de belirtmek isterim. Bu arada Figo’nun o dönemdeki transferi için Başkan Perez, 78 milyon Euroluk bir krediyi kendi şirketlerinden biri üzerine alacak, Real ise 2003 yılından itibaren yaratılan nakit akımlarıyla, Los Galacticos projesini finanse edebilmeye başlayacaktı.
F7. Galacticos.jpg
Los Galacticos projesine göre yıldız futbolcuların hem sahadaki performansları iyiydi, hem de medya da işgal ettikleri yer bakımından Real markası için ideal oyunculardı. Futbolcu ile yapılan kontratlara her oyuncunun imaj gelirlerinin yarısı Real’e aittir maddesi ekleniyor ve futbolun her yaşdan, her gelir seviyesinden milyonlarca insanı etkilediğini fark eden uluslararası şirketlerin kendi ürünlerinin global bazda pazarlanmasında her geçen gün yıldız futbolcularla anlaşmasından, kendini buna en iyi şekilde hazırlamış olan Real, en kazançlı Kulüp olarak çıkıyor, ayrıca ilk 11’de sahaya çıkanlar arasında en az 5 futbolcusu en kaliteli ve özel olan “Beyazlar” emin adımlarla dünyanın en iyi Kulübü olarak tescil edilmeye doğru ilerliyordu.
Yeniden Yapılanmanın Sonuçları:
Kulüp yönetimini içerik sağlayıcı olarak tanımlayacak, organizasyon yapısı profesyonelleştirilerek kendi alanında en iyi yöneticilerden oluşan ve Yönetim Kuruluna rapor eden 4 kişilik bir İcra Komitesi kurulacak ve bu Komitenin başarılı ve verimli çalışmaları neticesinde, Perez’in Başkanlık yaptığı 4 yılda:
* Sadece 5 yıl içerisinde Real’in gelirleri 138 milyon Euro’dan (dünya 6.’cısı), 276 milyon Euro’ya (dünya 1.’cisi) çıkacak, ticari gelirler ise 3 kat artacaktı. Real, 2005-06 ve 2006-07 sezonlarında da dünyanın en fazla gelir elde eden futbol Kulübü sıralamasında, 1.’cilik ünvanını, Manchester United ve Barca’nın önünde sürdürecekti.
* Eski antrenman sahasının satışından gelen nakit enjeksiyonu ile borçlar sıfırlanmış, kalan nakit ise doğru bir iş planıyla yönetilerek markalaşma ve ticari gelir artırma stratejisine kanalize edilecekti.
* 23 milyon Euro operasyonel zarardan 71 milyon Euro operasyonel kara geçecekti.
* Gider yönetimi disiplin altına alınacak, ücret/ciro rasyosu %100’lerden, 2003 sonunda %73’e, 2005 sonunda ise ideal oran olan %50’nin de altına inerek %46 gibi son derece başarılı bir orana ulaşacaktı.
* Sportif başarı önceki dönemlere göre önemli bir farklılık göstermeyecek, bununla birlikte gelir artışı ve karlılığın esas kaynağı Yönetim ticari başarısı olacak, ticari gelirler her yıl %34 oranında büyürken, diğer gelir kalemleri %11 oranında artış gösterecekti.
* Los Galacticos stratejisi üzerinden yaratılan “yıldız modeli” gelirlerin küreselleşmesini sağlayacak, Uzakdoğu ve Güney Amerika turları ve lisanslı ürün satışları gelirleri dünyaya yayılarak, yeni ve önemli gelirleri ortaya çıkaracaktı.
Yeniden Yapılanma sonucunda, Real vizyonunda yer aldığı üzere, sadece 5 yıl içerisinde dünyanın en popüler futbol Kulübü haline gelecekti. Dünyada 258 milyon taraftar, İspanya, Fransa, İtalya, Avrupa ve Güney Amerika’da en çok taraftara sahip Kulüp olan Real, Almanya ve Kuzey Amerika’da 2., İngiltere ve Japonya’da ise 3. en çok taraftara sahip Kulüp haline gelecekti.
Yeri gelmişken tüm bu başarılı tabloyu ortaya çıkaran Başkan Perez’in 2004’de tekrar Başkan seçildiğini, fakat Kulübü gelir açısından önemli bir yere getiren Los Galacticos stratejisinin yeşil sahalarda fazla başarılı olamayarak, son 3 yılda 5 farklı antrenöre rağmen başarılı olamayan futbolculara kızarak Şubat 2006’da istifa edişinden bahsetmek gerek.
Temmuz 2006’da seçilen bugünkü Başkan Ramon Calderon, Los Galacticos stratejisini bırakacak ve yıldız oyunculardan ziyade takım üzerinde duracak, Los Galacticos’da Real alyapısından gelen Raul ve Casillas dışında tüm yıldızları takımdan gönderecek böylelikle diğer oyuncuların yıldız oyunculara karşı olan tavırlarını kırmayı başaracak ve Real yeniden bir takım olmaya başlayacak, bunun ilk meyvesi ise 2006-07 sezonunda uzun süre La Liga’da geriden takip ettiği, Barca’dan son maçda aldığı Şampiyonluk olacak, bu sezon ise Real’in rakiplerinden önde olarak şampiyonluğun en büyük adayı olarak ligi götürmesi, Real’de işlerin oturduğunun önemli bir işareti olarak futbolseverlerin dikkatini çekecekti.
Real Madrid’in Gelirleri (milyon €)
Sponsorluk ve Ticari Maç Günü Yayın Toplam Dünya Gelir Ligi Sıra
2000- 01 39 41 58 138    6
2001-02 59 47 59 152    6
2002-03 68 58 66 193   4
2003-04 85 63 88 236   2
2004-05 124 64 88 276  1
2005-06 126 75 91 292   1
2006-07 136(%39) 82(%23) 133(%38) 351 1
maxresdefault.jpg
Kaynak: Deloitte, 2006/2007 Football Money League, Şubat 2002 – Şubat 2008
Kaynak:www.futbolekonomi.com
https://iyifutboldilencisi.wordpress.com