16 Temmuz 2015 Perşembe

Kulüpler taraftarları kandırdı! Passolig'le 5-10 yıllık anlaşma yapmışlar !

Taraftar Hakları Dayanışma Derneği’nin, elektronik kart uygulaması ‘Passolig’in iptali için açtığı davanın dün Ankara 16. Tüketici Mahkemesi’ndeki duruşması eylül ayı sonuna bırakılırken, G.Saray, Beşiktaş ve Trabzon başta olmak üzere tüm Süper Lig kulüplerinin, Passolig’in çatı kurumu Aktif Yatırım Bankası’yla 5 ila 10 yıl arasında uzun vadeli anlaşmalar yaptıkları sözleşmede taahhüt edilen gelecek sezonlara ait ödemeleri de peşin aldıkları ortaya çıktı. F.Bahçe ise bu organizasyondan sadece 1 milyon TL katılım bedeli aldı.
 
En fazla para G.Saray’a
Cumhuriyet gazetesinden Ariif Kızılyalın'ın haberine göre, geçen sezonun ortalarında, “Elektronik kart uygulaması nedeniyle tribünler dolmuyor” diye dert yanan ve sistemin revize edilmesinden yana görüş belirten kulüp başkan ve yöneticilerinin kapalı kapılar ardında Passolig ve Aktif Bank’la el sıkışıp, milyonlarca doları kasasına koyduğu gerçeği Cumhuriyet’in yaptığı araştırma sonucu belgelenirken, E-bilet sisteminden en fazla parayı G.Saray’ın aldığı öğrenildi. Sarı-Kırmızılı kulüp, yaklaşık 9 milyon dolarlık bir bedel karşılığında 5 yıllık sözleşme imzalarken maddi sıkışıklık nedeniyle de 2018 yılına kadar olan tüm alacaklarını peşin tahsil etti. Sarı-Kırmızılılar, taraftar kartı başına 16.5 TL ile bu sistemden en büyük geliri elde eden kulüp oldu. G.Saray’ın Aktif Bank’la olan sözleşmesinde sosyal medya kullanımından görünürlük haklarına kadar birçok alt anlaşma mevcut. 4 büyüklerden Beşiktaş, ilk etapta 4.9 milyon dolara evet demiş gibi gözükse de Vodafone Arena Stadı’ndaki bir bölüme ‘Passolig tribünü’ adının verilmesi, ücretsiz formalar, deplasman hakları ve görünülürlük giderleri adı altında Siyah-Beyazlı kulübün kasasına yaklaşık 6 milyon TL girmiş.
Trabzonspor Kulübü sıkışık günlerde 3 milyon dolar peşin para alarak, 5 yıllık sözleşmeye imza atan ve Passolig’e dolaylı destek veren kulüplerden.
 
Fenerbahçe direnmiş
Passolig sistemine uzun süre direnen F.Bahçe ise Anadolu kulüpleri de dahil olmak üzere bu uygulamadan en az parayı kazanan kulüp. Sadece 1 milyon TL hizmet bedeli alırken taraftardan kesilip, TFF üzerinden gelecek kart başı 6.5 ila 16.5 TL arasındaki parayı istememiş. Hatta kapalı kapılar arkasında başkan Aziz Yıldırım’ın, “Taraftardan zorla alınan parayı istemem, bize ödenecek tutarı sizden kart alan taraftara iade edin” dediği öğrenildi.

Dava ertelendi

Taraftar Hakları Dayanışma Derneği’nin Passolig uygulamasının iptali için açtığı dava hakim tarafından liglerin başlganıç tarihinden 1.5 ay sonrasına ertelendi. Ankara Barosu Tüketici Hakları Başkan Yardımcısı Avukat Aydan Yiğit, davaya müdahillik talebinde bulunacaklarını belirterek süre verilmesini istedi. Dernek avukatı Ertuğrul Cem Cihan, yeni futbol sezonunun başlamak üzere olduğunu hatırlattı. Siyasi partilerin, yeni yasama yılında ilgili yasanın dava konusuna ilişkin maddelerinin kaldırılacağı taahhüdünde bulunduklarını savunan Cihan, Anayasa Mahkemesi’nin başvuruya ilişkin iptal kararı vermesinin ‘kuvvetle muhtemel’ olduğunu öne sürdü. Hakim Meral Kömürcü Çağlar, Aydan Yiğit’e müdahillik başvurusu için süre tanınmasına ve Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurunun sonucunun beklenmesine karar verdi. Tedbir kararı verilemeyeceğinden davacıların tedbir talebini reddeden Hakim Meral Çağlar da duruşmayı erteledi.

Anadolu'ya fiks ödeme

Passolig firması, diğer Süper Lig kulüpleriyle fiks bir anlaşma yaptı. Rakam tam açıklanmamakla birlikte Anadolu ekiplerinin 1 milyon dolar+bonusa evet dedikleri ve 5+5 yıllık olmak üzere (opsiyon hakkı Aktif Bank’ta) 10 yıllık anlaştığı belgelenmiş durumda. Ancak Aktif Bank’ın şampiyonluk yaşayan Bursaspor’la kart patlaması yapan Torku Konyaspor’a sözleşmelerdeki maddeler gereği ‘iştirak+para’ ödemesinde bulunduğu biliniyor. Birçok kulüp 1 milyon TL civarındaki para karşılığı evet dediği bu sistemden şikayetçi, adının açıklanmasını istemeyen bir kulüp başkanı, “1 milyon TL için taraftarımızı kaybettik. Kart satışından taraftar başı 6.5 TL gelse ne olur, gelmese ne olur” ifadesini kullandı.
 
‘Tek el şartı’
Kulüpler yapılan sözleşmelerde dikkat çeken bir madde ise elektronik biletlerin ‘tek el’ üzerinden satılması. Gizlilik kuralı gereği adını vermediğimiz bir kulüple banka arasında yapılan protokolun ‘3.1.b. Maddesi’nde şu ifadeler kullanılıyor: “İş bu sözleşme kapsamında ...... kulübünün işlettiği veya ve sahibi olarak oynayacağı herhangi bir stadyum ve spor alanlarında gerçekleştirilecek spor müsabakalarına ait tüm günlük ve sezonluk biletlerin satış ve satışa yönelik pazarlama hizmetlerinin sözleşme süresince münhasıran ‘tek satıcı’ olarak banka/iştiraklerine ait olacaktır.”


http://www.muhalefet.org/haber-kulupler-taraftarlari-kandirdi-passoligle-5-10-yillik-anlasma-yapmislar-12-15933.aspx

Stadyumlar Kulüplerin Sürekli Gelir Kapısı olabilir mi?

Futbolumuz hem Milli Takım, hem de kulüp takımlarımız bazında uluslarararası arenada son dönemlerde çok fazla varlık gösteremeyip, ulusal düzeyde kendi rekabeti ile kavrulmaya devam etse de, son dönemde atılım yaptığımız, dünya üzerinde de farklı ülkelerdeki başarılı çalışmalarımız ile adımızı duyurduğumuz inşaat sektörü futbol ile hayat bulmaya ve 7 farklı bölgemizin özelliklerine göre farklı stadyum inşaalarının yapılmasına yardımcı oluyor.
Ülkemizde tüm spor branşlarında olduğu gibi futbolumuzun gelişimi içinde modern ve teknolojinin son nimetleri ile beslenen tesislere ihtiyaç duyuluyor. Futbol için bölge ve şehir gözetmeksizin stadyum yatırımları tabii ki yapılmalı ve eski, yıpranmış, dayanıklılığını yitirmiş, güvenli olmayan, koltuk düzeni bozuk ve hem sporcular hem de izleyiciler için sağlıklı olmayan koşullar yerine modern yapısı ve fiziksel koşulları ile sağlıklı spor yapıp, sağlıklı spor müsabakası izlemeye olanak sağlayacak akıllı stadyumlar ile spor kültürünün ülkemize yerleştirimine devam edilmesi gerekiyor.
Tabii ki yalnızca yapılan stadyumlar ile sportif kültür oluşmaz, önemli olan yapılan yapının değerlendirilmesi ve bölgeye uygun olarak aktif kullanımının sağlanması. Bu yüzden futbol stadyum işletmeciliği, ülkemizde de gerekli olan bir kavram olarak önümüzdeki dönemlerde daha sık duyacağımız bir iş kolu olma yolunda ilerliyor.
Futbol Stadyumlarında işletme modelleri üzerinde bazı örnek ve bilgiler aktarmadan önce, ülkemizde yapımı devam eden, bir kısmı proje onayında, bir kısmı ise tamamlanma sürecinde olan stadyumların, Gençlik ve Spor Bakanlığı sayfasından aldığım kapasite ve maliyetleri hakkında bilgi verelim;
liste
Modern dönemin stadyum işletme modellerinde, bu yapıların tamamlanma süreci ile beraber, spor komplekslerinin ne şekilde değerlendirileceği aşamasına hızlı bir şekilde geçilmeli. Yüksek maliyetler ile yapılan bu alanlar yalnızca 15 günde bir defa oynanacak ev sahibi takımların futbol karşılaşmaları için değil, bir işletme dahilinde futbol ve futbol harici haftalık organizasyonlar ile desteklenmeli ve maksimum kapasite ile şehir halkının kullanımına kesinlikle açılmalı.
Tabloda verdiğim, stadyum kapasite rakamları ile ilgili de şunu ekleyeyim; 2014-2015 futbol sezonunda, ülkemizde stadyumlarda yer alan toplam futbol seyirci sayısı 2.592.980 kişi. Bunu maç başı ortalamasına böldüğümüzde 8.474 taraftar rakamına ulaşıyoruz. Burada çıkan sonuç, yaptığımız kompleksleri gereğinden fazla büyük ve seyirci kapasiteli yapıyoruz. Maliyetleri yükseltip buna bağlı olarak da tam randımanlı çalıştırma modelleri gerçekleştiremediğimiz için de zaman içerisinde stadlar kulüplerimizi zarara uğruyor. Bunun en güzel örneği Atatürk Olimpiyat Stadyumu ya da yapılan Kayseri BB Stadyumu’nun gerekli doluluk oranını maçlarda yakalayamaması ile görülüyor.
422436-emirates_stadium_large
Peki futbol özelinde yurt dışında bazı takımların stadyum kapasiteleri nedir?
Stadyumların kulübe sağladığı kar katkısı ne kadardır ve stadyum işletmesini nasıl gerçekleştirmektedirler?
Örneğin; Premier League’de yer alan Arsenal FC, 60.432 kapasiteli Ashburton Grove stadyumunun ilk olarak isim hakkını (naming rights) Emirates firmasına 100 Milyon GBP karşılığında satarak, stadyum için yanına kuvvetli bir partner aldı. Rakamlara bakıldığında, Arsenal FC takımının oynadığı her iç saha maçına minimum 55.000 seyirci gelmektedir. Stadyum sağladığı isim sponsorluğu ile bakıldığında, Türkiye’nin aksine 15 günlük maç periodunda boş kalsa bile % 3,7 kar ile çalışabilmekte ve kulübe herhangi bir zarar kalemi yazmıyor. Ancak stadyum yıllık planlaması dahilinde maç günleri haricinde örneğin Haziran ayında Tenis, Temmuz ayında 6-12 yaş arası futbol kampı, Ağustos ayında Aile Spor Günleri gibi etkinliklere ev sahipliği yaparak kira geliri bakımından futbol kulübüne kazanç sağlamayı başarıyor ve bölge halkı için aktif olarak yaşamaya devam ediyor.
Diğer bir örnek Almanya’dan;
66.000 ortalama seyirci kapasiteli Bayern Münih’in stadyumu Allianz Arena’nın yapım maliyeti 340 Milyon Euro. 2005 yılından beri isim hakkını elinde bulunduran Allianz, ortalama 110 Milyon Eur’luk bir ödeme yaptı. Stadyum maç periodlarında boş kalsa bile % 2,2 kar ile çalışabiliyor. Ayrıca yıl boyunca sağladığı konferans, fuar, konser, kurumsal ağırlama gibi paketler ile stadyumun yıl boyunca canlı kalması sağlanıyor.
Bu iki örnekte, özellikle isim haklarını yüksek tutarla satmış iki model olarak görülse de, isim hakkını satmayan ancak yıllık splanlamasını yapan örnek stadyumlarda mevcut. Mesela Tottenham Hotspur, geçen hafta açıkladığı uluslararası işbirliği antlaşması ile ile 10 yıllık periodda, yılda en az 2 haftasonu NFL karşılaşmalarının yeni stadyumunda yapılmasını sağlarken, Celtic Park İskoçya’da Celtic maçları haricinde konser gibi etkinliklere yoğunlukla ev sahipliği yapabiliyor.
metallica-inonu-yu-yikti-gecti-714384
Futbol stadyumlarımızı yaparken işletme modelleri dahilinde, yalnızca maç yapılması amaçlı değil aşağıdaki etkenler dahilinde yılın her günü kullanılabilecek bir alan dahilinde modelleme yapılıp, planlama gerçekleştirilmeli. Yılın her günü kullanılabilecek mekanlar, atmosferi sürekli olarak olumlu bir havada tutacağı için;
  • Stadyuma Ulaşılabilirlik ( Merkezi konumda oluşu ya da toplu ulaşım kolaylığı )
  • Çevreleyen Alan ( Stadyum dış alanlarının kullanım özellikleri )
  • Coğrafik nokta
  • Yerleşim planı ( Stadyum iç yapısının farklı etkinlik ve organizasyonlara uygun içerikle hazırlanması ) öncelikle işletme modeli doğrultusunda, yapım aşamasında dikkat edilmesi gereken noktalardır.
Özellikle Anadolu’da maçlarımızdaki taraftar sayısı azlığını engellemenin bir yolu, yeni yapılan stadyumları bölge halkına açmakta yatıyor. Maç harici etkinlikler ile kulüpler, sağlayacakları işbirliği modelleri ile insanların stada girişini sağlar ise, stadyum içerisinde atmosferi yaşayan bu insanlar için stadyuma gelmek bir gelenek olacak. Bu da kulüplere doğrudan gelir yaratırken, özellikle kapasite bakımından hatalı kurgulanan yeni yapılarında en azından daha aktif olarak kullanılıp, ayakta kalmasını sağlayacak.
http://www.futbolakademi.net/2015/07/stadyumlar-kuluplerin-surekli-gelir-kapisi-olabilirmi.html

Kulüpler Forma Satışlarından Ne Para Kazanırlar?

Futbolekonomi- 23 Temmuz 2014 Son zamanlarda futbolumuzda kulüplerimizin forma satışları ve bu satışların kulüp ekonomisine etkileri üzerine tartışmalar devam ediyor. İşte konuya ilişkin aşağıdaki makale bu konudaki sorularınızı yanıtlayacak nitelikte.

Futbolun finansı üzerine başarılı çalışmalarıyla dikkati çeken Kerem Akbaş'ın Hayatımfutbol.com sitesinde konu üzerine yaptığı son derece mantıklı ve sağlıklı analizi sizlerle paylaşmak istedik. 

Drogba'nın Parası Forma Satışıyla Çıkar mı?

Klişeler, pek çok duruma uydukları ve genelde doğru oldukları için klişedir. Ama ülkemizde özellikle yıldız futbolcu transferleri sonrası yapılan öyle haberler var ki onları klişe olmaktan ayıran doğru olmamaları. 

Futbol endüstrisi hızla gelişirken, kulüpler, taraftarlarının forma almak isteyebileceklerini geç de olsa düşündü. Hızla evrim geçiren sektörde forma üreticileri kulüpler için önemli bir gelir kaynağı halini aldı. Ancak ülkemize gelen her yıldız futbolcu sonrası, başlıkları süsleyen ve bonservis bedelinin forma satışı ile karşılanacağını söyleyen haberlere şüphe ile yaklaşmak gerekli. 

“Drogba’ya 4 milyon avro veren Galatasaray, forma satışlarında patlama yaşadı. Sarı-kırmızılılar 2 haftada 40 bin forma satarak 5 milyon lirayı kasasına koydu” diye bir spot gördüğünüzde ufak bir matematik ile bile bu haberin en iyi ihtimalle hesap kitaptan anlamayan biri tarafından yapıldığını söyleyebiliriz. 

Öncelikle forma satışlarından kulüpler ne şekilde para kazanıyor ona bakalım. 

Ülkemizde ana malzeme sponsorlukları kulüpler ile belli süreli bir sözleşme yapıyor ve isim hakkını o sözleşme süresince satın alıyor. Bu süre zarfından yıllık olarak o sözleşme bedelini ödüyor. İstanbulun şampiyonluğa oynayan takımları için bu tutar aşağı yukarı 2,5 milyon – 4 milyon dolar arasında değişiyor. Bu parayı ödeyen üretici o kulübe ait isim hakkını satın alarak forma üretim alıyor. 

Bu isim hakkı anlaşmasında bir takım yan maddeler de yer alabiliyor. Özellikle başarı kriterleri ön plana çıkıyor. Avrupa’da tur atlamak, ligde şampiyon olmak gibi başarılar sonrasında belli bir miktarı ödemeyi taahhüt ediyor üretici. 

Ayrıca genelde %8 ile %10 arasında bir ciro anlaşması yapılıyor. Ya da forma başına %15-20 civarında bir isim hakkı anlaşması yapılıyor bunu yanında kulübün dağıtım kanallarına (GS Store, Kartal Yuvası, Fenerium) %30-35 indirimli ürün tedarik ediliyor. 

Beşiktaş kulübünden alınan bilgiye göre yıllık ortalama forma satış adedi 100 ile 150 bin arasında. Fenerbahçe ve Galatasaray ise 250-300 bin adet forma satıyor. 

Önce gelir bazlı anlaşma üzerinden bir hesap yapalım. 

X kulübümüz forma isim hakkını 4 milyon dolara satıyor. Ve ciro üzerinden %10 anlaşma yapıyor. Bu durumda hiç forma satılmasa dahi kulüp 4 milyon doları kasasına koyuyor. Daha sonra ortalama satış fiyatı 100 lira olan formalardan sezon içinde 200 bin adet satıldığını varsayalım. Hatta biraz daha abartalım ve yarım milyon forma satıldığını düşünelim. 500.000 adet forma satışından 100 lira satış fiyatı ile 50 milyon lira ciroya ulaşılmış oluyor. 

Anlaşma gereğini cironun %10’luk kısmı 5 milyon lira yapıyor. Bunu dolara çevirdiğimiz durumda ortalama ciro yabancı para bazında 1,8 kur ile 2,77 milyon dolar yapıyor. Daha önce ödenen lisans bedeli bu tutarın üzerinde olduğu için kulüp ektra bir gelir elde edemiyor. 

Peki kulüp nereden kazanacak? 

Kulüp kendi dağıtım ağında formaları sattığı durumda (GS Store, Kartal Yuvası, Fenerium vb.) bir al-sat karı kazanıyor. 100 lira bedelli forma için kaba bir hesap yaparsak KDV hariç kulüp formayı 92,5 liraya satıyor. Burada devreye lisans hakkı daha önceden devredilmiş formanın kulübün dağıtım noktasına kaç lira maliyet ile gireceği önem kazanıyor. Daha önce bu formayı üretme izni için kulübe hatrı sayılır bir para ödeyen üreticinin ortalama KDV dahil 80-85 lira arası bir fiyatla formayı sattığı kulüplerden alınan bilgi ile ortaya çıkan gayri resmi bir bilgi. Bu durumda bir formanın üreticiden alınıp taraftara satılma durumunda kulübün bu satıştan karı 13-15 lira arası oluyor. 

Örnekte satıldığı varsayılan 500 bin formanın tamamının kulüp aracılığı ile satıldığını varsayarsak 500,000 adet forma x 15 TL al-sat karı = 7,5 milyon lira oluyor. Kulüp dağıtım kanalları dışındaki mağazalardan satılan formaların (Adidas, Nike, Boyner, YKM vs.) al-sat karı kulübe değil satışı yapan firmaya kalıyor. O yüzden forma alarak kulübüne katkı sağlamak isteyen taraftarın önceliği kulübünün resmi satış kanalından forma edinmesi. Diğer kanallardan satılan formalar ciro anlaşmasında hesaba katılıyor. 

Tüm örnek sonunda kulüp kendi kanallarından sattığı 500 bin adet forma için 4 milyon dolar isim hakkı geliri ve 7,5 milyon lira al-sat karı elde ediyor. Al-sat karı dikkate alınırken perakendeciliğin en büyük gider kalemleri olan kira, personel, enerji giderleri de kardan düşmek gerekli. 

Bu gelirleri alt alta koyduğumuzda; 

Forma üreticisinden alınan lisans bedeli : 4 milyon dolar 
500 bin forma satışından elde edilen kar : 7,5 milyon lira ( 4,2 milyon dolar) 
Toplam kâr (Operasyon maliyetleri düşülmeden) : 8,2 milyon dolar 

Bir diğer gelir paylaşım sisteminde ise üretici ile kulüp arasında satış endeksli bir anlaşma yapılıyor. Lisans bedeli düşük tutularak kulübün dağıtım kanalı dışındaki satış noktalarından satılan formalardan da gelir elde edilebiliyor. 

Gelir paylaşımındaki toplam ciro üzerinden bir tutar hesaplanmıyor. Kulüp 3 milyon dolar lisans bedeli alıyor. Yine 500 bin forma satıldığını, bunu yarısının kulüp dağıtım kanalı ile diğer yarısının ise bağımsız perakende noktalarında satıldığını düşünelim. 

Bir adet forma satışında kulübe %10 isim hakkı ve kulübün dağıtım kanalına ektra %20 indirim verildiğini düşünürsek. 

Forma üreticisinden alınan lisans bedeli : 3 milyon dolar 
250 bin Adet kulüp tarafından satılan forma : 7,1 milyon lira (3,9 milyon dolar) 
250 bin Adet Diğer perakende noktalarında satış : 2,5 milyon TL (1,4 milyon dolar) 
Toplam kâr (Operasyon Maliyetleri Düşülmeden) : 8,3 milyon dolar 

Hesap ortada. 

Yaptığımız hesaplara 5 milyon dolar da ön göremediğimiz performans primi ekleyelim. Hangi yöntemi seçersek seçelim toplam kâr 12 milyon dolar oluyor. Tabi bu hesaplamaların 500 bin adet forma, sıfır operasyon maliyeti ile çıkan sonuçlar olduğunu unutmamak gerekir. Bu forma gelirinin takımın en popüler 5 oyuncusuna oranlarsak 2,4 milyon dolar bir rakam elde ediyoruz. 

Forma ile oyuncu maliyetini karşılamak şimdilik bir hayal; belki vergisi. 

Manchester United’ın 2012 yılı içinde sattığı 5 milyon adede ulaştığımız gün zaten hiçbir futbolcunun maliyetini karşılamak için forma gelirlerine ihtiyaç olmayacak zaten. 

Yanlış hesap Bağdat’tan döner, forma satışı ile futbolcu maliyeti karşılanmaz. 

Kerem AKBAŞ - hayatimfutbol.com

http://www.futbolekonomi.com/index.php/haberler-makaleler/mali/130-diger-yazarlar/3204-form-satlar.html

7 Temmuz 2015 Salı

HİNDİSTAN FUTBOLU Premier League’in yeni kardeşi

Uzun yıllar futboldan uzak kalıp, krikete merak salan Hindistan’da taşlar yerinde onuyor. Yaşlanmış yıldızların ve Premier League’in önderliğinde Hindistan futbolu yeniden kuruluyor. Hedef 2026 Dünya Kupası

Yazar :Bahadır Bozkurt
Futbolun kısa ve acıklı tarihi
1950 senesinde yaşanan trajik bir Dünya Kupası olayı, Hindistan’ın futbol hikayesinin başlangıcını oluşturur. Bu başlangıç pek parlak olmasa da, onyıllar sonra Hintliler futbol dünyasına geri döneceklerdir.
O yıllarda, FIFA düzenlediği beynelminel kupaya Hindistan’ın katılmasını uygun görmez. Bunun nedeni kimi kaynaklara göre dönemin ekonomik şartları, kimi kaynaklara göre ise Hindistan’ın çıplak ayakla futbol oynamak istemesidir. Bu iki nedenden hangisi doğru kabul edilirse edilsin aslında Hindistan’ın hikâyesinin tek bir teması vardır: Yoksulluk.
Premier League etkisi
İngiltere, 1947’de sömürgesi olan bu büyük devletten ellerini çektiğinde, bağlarını koparmamak adına bazı kültürel miraslar bırakır. Kalbi kırık Hintliler, futbolda pek kabul görmediklerinden bu miraslar arasından farklı bir spora merak salarlar. Ülkenin bir numaralı sporu, dünyada çok rağbet görmeyen kriket olur. Futbol, üvey evlat olarak ülke gündeminin dışında kalır. Ancak tarih boyunca devam eden ilişkiler doğrultusunda İngilizler, futbol ile Hintlilerin kalbine dokunmayı tekrar başaracaktır. 90’lı yılların başında Premier League atılımıyla dünyada futbolun yönünü değiştiren İngilizler, yaptıkları başarılı yatırımların mevyelerini, önce futbol tutkunu ülkelerden toplamaya başlar. 174 ülkede takip edilen lig, bugün hala İrlanda, Norveç, İzlanda, İsveç gibi profesoyenel lige sahip ülkelerde kendi liglerinden daha fazla ilgi çekmektedir. Özellikle 2000’li yıllarda İngilizler, Asya pazarına doğru ticari alanını genişletmeye başlar. Bu ligi ilgiyle takip eden Hintliler de Cantona’nın United’ını sever, Platt’in Arsenal’ine âşık olur, Mcmanaman’ın Liverpool’unun rüzgârına kapılır. Ama ne gelen vardır, ne giden. Sırasıyla Uzakdoğu’dan Çin’e kadar gelen bu furyada İngilizlerin yanısıra dünyanın büyük takımları Asya kıtasına turnuvalara gelir, eski yıldızlarını futbol elçisi olarak gönderir. Amaç bu büyülü dünyanın içerisine bu büyük ekonomileri katarak onları global bir “duyguya” ortak etmektir. Hatta Arsenal, işi bir adım daha ileri götürerek Uzakdoğu’dan, -hiç oynatmayı düşünmediği- Inamoto gibi bir oyuncu alarak, kendine karşı büyük bir ilgi oluşturur ve forma satışı, reklam geliri gibi kaynaklar sağlayarak endüstrinin gidişatına yön verir. Tayland, Çin ve Japonya, futbol turizmi ile beraber dünyaya adını duyurmaya çalışır.
Indian Super League
Futbol güneşinin doğuşu
Bu süreçte ise Hindistan’ın amatör sayılabilecek futbol ligi, ülkesindeki ilgiyi bile çekememektedir. Hintliler, ligin popüleritesini artırmak için çareyi bu işin ehli olan ve bir zamanlarını esareti altında yaşadıkları İngilizlerle Haziran 2014’te işbirliği yaparak bulur. Barclays Premier League ile Hindistan Ligi arasında anlaşmalar imzalanarak, lig bir nevi profesyonelleştirilme operasyonu içerisine alınır. Ligin adı Hindistan Süper Ligi olarak değiştirilir. Premier League yönetimi, Hindistan’daki bu yeni ortağına rehberlik eder ve hatta Yıldırım Demirören’in vazgeçmediği(!) “marka değerine” katkı yapmak amacıyla da şike, doping gibi karın ağrısı konularla baş etmeleri için de yardımda bulunacaklarını beyan eder. Amerikan Basketbol Ligi (NBA)’nden de esintiler taşıyan ligin yeni şablonu bu ortak akılla ortaya çıkar. 8 yeni takım kurulur. Sezonun lig formatında her takım birbirleriyle iç saha ve dış sahada karşılaşır. Normal sezonun ardından lig sıramalasında ilk dört sırayı alan takımlar, final serisinde oynamaya hak kazanır. Yarı finallerde takımlar yine iç ve dış sahada karşılaştıktan sonra, final maçı tek maç üzerinden oynanıp ligin şampiyonunun belirlenmesi konusunda anlaşılır. Takımlar oluşturulurken yerli ve yabancı olmak üzere iki farklı alanda draft (oyuncu seçme) hakkı bulunmaktadır. Bunun yanı sıra ekiplerin bir tane veya lig daha fazla anlaşma yapabilirse birden fazla kahraman oyuncu (hero) transfer etme hakkı var. Bu ligde, diğer liglerden farklı olarak, amaç her takımın ortalama eşit güçte olması. Bir diğer amaç da kariyerlerinde zirveleri görmüş bu kahramanların, Hindistan futbolunun yeni kahramanlarını yetiştirmesi. Ligin CEO’su Anupham Dutta, amaçlarını hem bu futbolcularla ligi cazibe merkezi haline getirmek, hem de Hint futbolunu geliştirerek 2026’daki Dünya Kupası’na katılmak olarak belirtiyor. 1 milyarı aşkın nüfusuna futbol sevdirecek isimler arasında Alessandro Del Piero, David Trezeguet, Joan Capdevilla, Luis Garcia, Manuel Friedrich, David James, Bernard Mendy gibi yıldızlar bulunuyor. Ligin anlaşmaya vardığı Louis Saha, Robert Pires, Freddie Ljunberg gibi futbolunu özlediğimiz oyuncuların transfer olacağı takımlar henüz ilan edilmese de, gidecekleri takımlara yapacakları katkı şimdiden merak konusu olmuş durumda. Şöhretler karmasını andıran ligin sürprizleri daha bitmeyecek gibi duruyor. Lig yönetimi şu anda Ronaldinho ile görüşmelerini sürdürüyor. Gelen haberlere göre Brezilyalı yıldızın lig yönetimilyle anlaşması an meselesi.
del piero
Global güçler
Bu yeni yapılanan ligin sponsorları arasında dikkat çekici dev şirketler de bulunuyor. Medya dünyasının büyük ismi Rupert Murdoch’un Hindistan’da sahip olduğu televizyon kanalı Star Sports ligin yayın haklarını satın almış durumda. Kanal aynı zamanda Hindistan’da Premier League’in yayın haklarını da elinde bulundurarak, ülkemizdeki yayıncı kuruluşa benzer bir politika izliyor. Ligin bir diğer büyük sponsoru da Amerikan sigorta şirketi IMG. Ligin isim hakkını elinde bulunduran şirket, Hindistan futboluna yaptığı yatırımla bu yeni pazarda kendisine önemli bir yer buldu. Yapılan anlaşmalarla beraber Hindistan futboluna büyük bir para akışı bekleniyor. Ligin giderek profesyonelleşmesi ile yeni yatırımcılara cazip hale getirilerek, büyük bir futbol kalkınması içerisine girdiğini söyleyebiliriz. Hindistan futbolu ilk hedefi olan 2026 Dünya Kupası’na katılma hayalini gerçekleştirirse, ilerleyen senelerde organizasyonu düzenlemek için de en büyük adaylardan biri olacaktır. Bir zamanlar yalın ayakları yüzünden hor görülen bu fakir adamlar, Kadir Tapucu’nun bir şarkısında haykırdığı gibi dönüşlerinin muhteşem olabilmesi için var güçleriyle çalışıyorlar.
FBL-ITA-SERIEA-JUVENTUS-ROMA
Takımlar ve kahramanları
Ligin 8 takımı arasında Atletico de Kolkata, Club Chennai, Delhi Dynamos FC, FC Goa, Pune City, Kerala Blasters FC, Mumbai City FC, Northeast United FC bulunuyor. Bu takımlardan bazıları resmi olarak “kahramanlarıyla” anlaştıkları duyurdu. Buna göre Del Piero Delhi Dynamos’ta, David James Kerala Blasters’da, Trezeguet Pune City’de, Capdevilla Northeast’te, Luis Garcia Atletico de Kolkata da forma giyecek. Bu oyuncuların resmi siteye verdikleri beyanların ortak noktası yeni futbol oynamayı öğrenen bir ülkede oynamanın heyecanı olarak belirtiliyor. Özellikle ligin ortalama 2-3 ay arası kısa bir sürede tamamlanacak olması, seçimlerinde önemli bir etken. Del Piero gibi efsanenin ligi seçmesiyle beraber dünya medyası da bu yeni oluşuma ilgisini artırmış durumda. Baggio’nun velihatı Avustralya’da estikten sonra şimdi çapraz koşucusu Trezeguet ile Hindistan’da öğretmen olarak yeşil sahalara son kez çıkacak. Teknik direktör seçiminde ise bombayı FC Goa takımı patlatmış gibi duruyor. Takım bir dönem Fenerbahçe’yi de çalıştıran Brezilyalı teknik adam Zico ile anlaştı. Yeni heyecanlar arayan futbolcular arasından, bu kısa macerada önümüzdeki günlerde farklı isimleri görebilmemiz mümkün. Keşke Ronaldo futbolu bıraktıktan sonra o kadar kilo almasaydı, Zidane Castilla’nın başına geçmeseydi, Hintliler Sergen diye bir adamdan haberdar olsaydı…
http://hayatimfutbol.com/premier-leaguein-yeni-kardesi/

ÇİN FUTBOLU / BEKLE BİZİ 2026!

indir
Maç ayarlama, hakem satın alma, bahis şikesi… Çin Halk Cumhuriyeti’nde futbol denince akla gelen bunlardan ibaretti ama işler değişti. Artık ülkede futbolu yönetenlerin büyük bir hayali var

Aralık 2011’de The Economist’te Çin futbolu üzerine yazılan bir makale bir fıkrayla süslenmişti: “Buda insanlara sadece bir dileklerini gerçekleştireceğini söylemiş. Bazıları ‘Çin’deki emlak fiyatlarını düşürebilir misin?’ diye sormuş. Buda sessizliğe gömülmüş. Bunun üzerine bir başkası ‘Çin Milli Takımı’nın Dünya Kupası’na gitmesini sağlayabilir misin?’ demiş. Uzun bir sessizlikten sonra Buda yanıt vermiş: ‘Hadi emlak fiyatlarını konuşalım!’”
Diğer taraftan 2012’de Çin devlet başkanlığına seçilecek olan Xi Jinping, bir yıl öncesinde “Üç dileğim var” diyordu. “Çin, Dünya Kupası’na katılsın. Çin, Dünya Kupası düzenlesin. Çin, Dünya Kupası’nı kazansın.” Oysa 2002 Dünya Kupası’na katılmaları hariç ülke futbolunun geçmişinde olumlu bir şey olduğunu söylemek imkânsız. Öyle ki, 2009’dan bu yana süren, milli takımda oyunculara forma satmaya kadar varan şike ve usulsüzlük skandalları Çin futbolunun temelini oluşturuyordu.
FBL-CHN-CSL
Bu olumsuz yakın tarihe rağmen ülkede modern futbol temelleri Xi Jinping göreve gelmeden, 2012 başında atıldı. Teknolojiden bilişime birçok konuda dünyada kafaya oynayan Çin’in futboldaki atılımı ise “dışarıdan görülen gözle” kolaya kaçıp yıldız isimleri büyük paralarla ikna etmek olarak değerlendirildi. Marca’nın Eylül 2012’de yayınladığı “Ronaldo’dan daha fazla maaş alan dokuz futbolcu” haberinde 12 milyon avroyla altıncı sırada bulunan Didier Drogba (Shanghai Shenhua) listede çok da sırıtmıyordu ama 10,6 milyon avroluk maaşıyla Messi’yi de geçen Dario Conca (Guangzhou Evergrande) kafaları karıştırıyordu.
FTL-CHN-CSLListeye giremeseler de Nicolas Anelka, Frederic Kanoute, Seydou Keita, Guillaume Hoarau, Lucas Barrios, Fábio Rochemback, Yakubu Aiyegbeni, Vágner Love, Mike Hanke, Paulo Henrique, Pablo Batalla gibi isimler de Çin’de boy gösterdi. Onlara Marcello Lippi, Gregorio Manzano ve Arie Haan gibi tanınmış hocalar eşlik etti. Yıldızların katkısı tartışılabilir ama Çin’de sorunun kökenlerine inince bu yolun çok da mantık dışı olmadığı bir gerçek. En azından temele örnek olmak açısından…
Çin takvimine göre milat: 2007Çin’de 1 milyar 300 milyonu aşkın insan yaşıyor. Bunların yaklaşık 500 milyonu futbolu takip etse de federasyona kayıtlı olarak futbol oynayan genç sayısı 2012’de sadece 100 bindi. Bu sayı 10 yıl öncesindeyse 600 bine dayanmıştı. Ülkede futbol endüstrisi bir türlü mali anlamda gelişemiyor, oyuncular yeteri kadar para kazanamıyor. Komünist Parti’nin yürüttüğü sistem futboldan para kazanmayı engelliyor. Ülkede futbol 1994’te profesyonelleşti. Özel şirketler yatırımlar yapsalar da kısa sürede gelir elde etmek için yasa dışı yollara saptılar; bu da para kazanmaya dünden razı hakemleri ve futbolcuları doğurdu.
Wang Jianlin’in 1999-2000 sezonunda Dalian’a yatırım yapma kararı almasından hemen sonra geri adım atmasını bahis şikesine bağlaması, tıpkı Guangzhou’yu sekiz maç destekledikten sonra“Şoke olmuştum. Bir maç için 1-2 milyon yuanlık şike yapılabiliyor. Fakat yakalanan bir tane bile hakem veya oyuncu yok” diyen Li Shufu gibi Çin futbolunun 2002 Dünya Kupası öncesi battığı çukuru açıkça ortaya koymaya yetiyor. 2002 sonrası ise “bahis tutkusu” sayesinde Çin futbolunun maddi ve manevi olarak kazanamaması, kazanılan paranınsa sadece ve sadece bahse dayanması altyapı ile üstyapının göz ardı edilmesine sebep oldu. Ta ki 2007’ye kadar…
Shanghai Shenhua's Didier Drogba and Nicolas Anelka jog during a training session in Shanghai
O yıl Singapur’daki bir şike soruşturmasının köklerinin Çin’e kadar uzandığının keşfedilmesiyle başlayan operasyonların ardından yapılan temizlikle kulüpler adım adım futbola odaklanmak zorunda kaldı. Özel firmaların kulüplere sponsor olup yıldız futbolcular ve teknik adamlar transfer edilmesini sağlasalar da işlerin böyle yürümediği, parayla bir yere kadar başarı elde edilebileceği kısa sürede anlaşıldı. Ülkenin futbol kimliğini oluşturması, altyapı yatırımları yapılması, saha dışında da gelişmeler kaydedilmesinin gerekliliği kulüpleri perspektif genişletmeye zorladı.
Elbette bu gerekliliklerin hayata geçirilmesi devletin elinin her yerde olduğu Çin’de bir anda mümkün olmadı. Örneğin; Drogba ve Anelka’nın paralarını alamamalarının ardından koşar adımlarla ülkeden kaçması, kulübün o dönem yaklaşık yüzde 25’ine sahip olan ve hissesini daha da genişletme sözüne karşı bu ikiliyi getiren Zhu Jun’a verilen sözlerin tutulmamasından kaynaklanmıştı.
IRELAND-CHINA-DIPLOMACYKötü örnekler bulunsa da ülkede futbol beş sene öncesine kıyasla çok daha bilinçli yönetiliyor. Tıpkı Japonya’da yaptığı devrimin ardından ABD’li futbol hocası Tom Byer’ın 2012’de federasyona bağlı futbol okulları için baş danışman olarak atanması ve bu programın hâlâ sürmesi gibi… Kulüpler de gerekli adımları atmaya başladılar ama Byer’ın “Günlük şakaların çoğunun futbolu yerme üzerine olduğu Çin’de halkı futbola ısındırmak pek de kolay olmayacak” sözü halen geçerliliğini koruyor. “Eğitim sistemindeki rekabetçilikten kaynaklı spora mesafeli duruş ve tek çocuk politikasından kaynaklanan bireycilik, futbolun önündeki saha dışı engeller olarak karşımızda duruyor.” Bu noktada bir kulüp yaptığı çalışmalarla diğerlerinden birkaç adım önde görünüyor: Guangzhou Evergrande.
Real Madrid’in antrenör desteğiMayıs 2012’de Marcello Lippi’nin, Guangzhou Evergrande’nin “başına geçmek” için attığı iki buçuk yıllık imza, ilk bakışta Çin’deki çılgın harcamaların bir parçası olarak görüldü. Hatta İtalyan hocanın Çin’de bu kadar tutunması bile beklenmiyordu ama Evergrande’nin kulübe seviye atlatma politikasının temelleri 2012 öncesine, Guangzhou’dan 75 kilometre uzaklıkta bulunan Evergrande futbol okullarının inşasının planlanmasıyla başlamıştı. İnşaatlar devam ederken bir anlaşma imzalanan Real Madrid, Çin pazarına adım atarken Evergrande’nin yeni açılacak futbol okuluna hoca desteği vermeyi kabul etti.
Former Italian soccer player Fabio Cannavaro holds the letter of appointment during a news conference announcing him as the new coach of Guangzhou Evergrande Taobao Football Club in Guangzhou
Sadece futbol üzerine değil, çocukların eğitimlerine de devam edebildiği devasa okulun açılmasından 40 gün sonra projenin ciddiyeti Marcello Lippi’nin teknik direktörlük görevinin yanı sıra direktör olarak Evergrande Futbol Okulu’nun başına geçmesiyle daha da belirginleşti. Lippi’nin imza töreninde Çin Futbol Federasyonu başkan yardımcısı Wei Di’nin sarf ettiği “Gençlerin yetiştirilmesi çok büyük bir iş. Ciddi bir efor ve yatırım gerektiriyor. Devletin bunu tek başına yapması mümkün değil. Bu açıdan Evergrande Futbol Okulu ülkede futbolcu yetiştirilmesi konusunda lider rol oynayacak” sözleri de bu yatırımın bir kulübün kendisi için attığı bir adım olmanın ötesinde bir görevi olduğunu ortaya koyuyor. Evergrande hem Çin futbolundaki yerini daha da sağlamlaştıracak, hem ülkenin 8-10 sene sonra milli takımını oluşturacak, hem de yaptığı reklamla ekonomik açıdan da yatırımlarının karşılığını alacak.
Xu Jiayin ve Florentino Perez1Evergrande, Aralık 2012’de Milan ile yaptığı anlaşmayla niyetinin ciddi olduğunu, pazar payını bölüştürerek rekabet yaratacağını bir kez daha gösterdi. O dönemden bu yana İspanyol hocaların başı çektiği grup, futbolcu yetiştirmekle kalmıyor, ülkenin oyuncu yetiştirme kültürüne de etki etmeye çalışıyor. Okulda eğitmenlik yapan Arjantinli eski futbolcu Giullerme Trama, “Pas verilecek, şut çekilecek, koşu atılacak zamanlama… Bunların tamamında Çin oyuncular yanlış karar veriyor” derken, İspanya formasını da giyen Fernando Sanchez, “Buraya geldiğimizde yerel hocaların çocukları askeri yöntemlerle eğittiğini gördük” diyor. Evergrande’nin amacı ise temeli düzelterek kulübü kendi yetiştirdiği oyunculardan oluşturmak; onları Çin’in, Asya’nın ve tüm dünyanın yıldızları yapmak.
Bu hedefe giderken önemli noktalardan biri de Evergrande gibi rekabetçi olmaya devam etmesi. Belki geçtiğimiz sezon Asya Şampiyonlar Ligi’ne erken veda ettiler ama Lippi ve üstyapıya yaptıkları harcamalarla bu kupayı kazanan ilk ve tek Çin ekibi olmayı da başardılar. Dahası, bu sene de ligi zirvede bitirdiler. Ayrıca Real Madrid ile Çin’de görev alan İspanyol hocalar tarafından belirlenecek ve belirli sayıda Çin futbolcunun İspanya’da eğitilmesi üzerine kurulu bir anlaşma daha imzalandı. Evergrande iki kulvarda da koşar adım devam ediyor.
“Çin, önce bir yıldız futbolcu yetiştirmeli”Evergrande’nin yaptığı bu hamlelerin ve başkan Xi Jinping’in 2026’da Dünya Kupası’nı kazanma hayallerinin bir hevesten ibaret olmadığı bir gerçek. Porto ve Real Madrid’de görev almış Bruno Mesquita, futbol okulunun Çin’de futbola seviye atlatacağına inananlardan. “Belki biz bunun gibi bir şey inşa edecek kadar çılgın değiliz ama Çin, futbolu kalkındırmak için böyle bir şeye ihtiyaç duyduğunu anladı ve yatırım yapmaya karar verdi. Elde materyal ve insan kaynağı mevcut. Bizler de iyi hocalarız. Hedef, yerel futbolcular yetiştirerek Çin futbolunu geliştirmek. Bizler Xi Jinping’in rüyasının birer parçasıyız” diyor.
İspanya’dan Çin’in yolunu tutan bir başka isim Sergio Sestelo da “Çok sayıda futbolcu mevcut çünkü ülke çok büyük. Bizim işimiz de nerede olursa olsunlar bu yetenekleri bulmak, Çin’in bir gün dünyada 2 numara olabilmesini sağlamak… Sonuçta zirvede hep İspanya olacak” sözlerini kullanıyor.
Mesquita’nın aksine, Evergrande’nin futbol okullarında görev yapan Pablo Amo ise işin gerçekçiliğe daha yakın duranlarından. “Kariyerimde profesyonel olamayan inanılmaz yetenekli bazı isimlerle oynadım” diyor. “Yani bu çocuklardan belki de az sayıdaki bir kısmı profesyonel olacak ama hepsine futbolu sevdirmeye çalışıyoruz, onları mutlu ediyoruz.”
xx
Lippi’nin “Futbol gençlikten başlar. Bu konuda birçok tecrübem var ve Çin’in kendi futbol yıldızlarını bu okuldan çıkaracağına eminim” demecine rağmen Evergrande kadar olmasa da küçük ölçekli bir futbol okulu açan ve Chelsea ile iş birliği yapan Guangzhou’nun bir diğer takımı R&F’i çalıştırmış, şu an Shanghai East Asia’nın başında olan Sven-Göran Eriksson biraz karamsar. “Kentte bir parktan geçerseniz Londra veya Manchester gibi futbol oynayanların olmadığını göreceksiniz. Futbol Çin’de hiçbir zaman büyük bir spor haline gelmedi ve en büyük problemlerden birisi de çocukların futbol oynayacağı çim alanlar olmaması. Çin’in bunu değiştirebilmesi içinse futbolda uluslararası bir yıldız çıkarmaya ihtiyacı var. Bu, ülkeye futbol konusunda çok yardımcı olur. Manchester United’da, Manchester City’de ya da Chelsea’de oynayabilecek kapasitede biri… Fakat şu an için böyle bir oyuncu yok.”
sven-goran-eriksson-1037278709Eriksson’un bu sözlerindeki haklılık payını kabul edenlerden biri de ülke futbolunu geliştirmesi için en fazla bel bağlanan isimlerden biri olan Trevor Lamb. “Gelişim için atılan adımlar olması gerektiği gibi ama sonuç almak uzun sürecek. İşlerin istendiği hale gelmesi için yeni bir jenerasyona ihtiyaç var.” Lamb’in Japonya’da yarattığı model ortada: Ülke önce kendi yıldızlarını yetiştirecek, bunların teşvikleriyle daha çok insan futbola ilgi duyacak, bu ilgi duyanlar arasından bir yıldız çıkacak, Avrupa’da önemli bir kulübün yolunu tutacak ve teşvik için son parça da tamamlanacak. En az 30 yıl!
Fakat bir başka sorun daha var. Nüfus artışını azaltmak için uygulanan “tek çocuk politikası”ndan dolayı anne ve babalar çocuklarının futbolla haşır neşir olmasını istemiyor. Eriksson ve Lamb’in futbolun önündeki en büyük engel olarak eğitimi görmesi boşuna değil. Lamb’in “10 yaşındaki çocuklar akşamları saatlerce ödev yapıyor. Eğitim sistemi inanılmaz rekabetçi ve hiçbir spor için yer yok” sözleri Guangzhou Evergrande’nin futbol eğitimini günde 1,5-2 saat civarında verdiğini ve çocuklar için tesislerde okul açtığının en güzel şekilde açıklıyor. Tüm bu imkânlara rağmen ilk sene açılan 3.150 kişilik kontenjana ve 46 milyonluk bir havuzda yapılan taramaya rağmen sadece 1.086 kişinin kayıt olması da bu ön yargının kolay kolay kırılmayacağını gösterenlerden.
Evergrande’nin yüzde 50’sini elinde bulunduran Xu Jiayin’in dediği gibi; 10 sene içerisinde Çin’in dışarıya oyuncu göndermesi neredeyse imkânsıza yakın. Diğer taraftan kulüpler, devlet ve sponsorlar tarafından desteklenmeye devam ederse Çin’i orta vadede Dünya Kupası’nda tekrar görmek çok da imkânsız değil. Ülke için bu çok daha gerçekçi bir hedef olarak görünüyor.
http://fourfourtwo.com.tr/2015/06/28/bekle-bizi-2026/