Maç ayarlama, hakem satın alma, bahis şikesi… Çin Halk Cumhuriyeti’nde futbol denince akla gelen bunlardan ibaretti ama işler değişti. Artık ülkede futbolu yönetenlerin büyük bir hayali var
Aralık 2011’de The Economist’te Çin futbolu üzerine yazılan bir makale bir fıkrayla süslenmişti: “Buda insanlara sadece bir dileklerini gerçekleştireceğini söylemiş. Bazıları ‘Çin’deki emlak fiyatlarını düşürebilir misin?’ diye sormuş. Buda sessizliğe gömülmüş. Bunun üzerine bir başkası ‘Çin Milli Takımı’nın Dünya Kupası’na gitmesini sağlayabilir misin?’ demiş. Uzun bir sessizlikten sonra Buda yanıt vermiş: ‘Hadi emlak fiyatlarını konuşalım!’”
Diğer taraftan 2012’de Çin devlet başkanlığına seçilecek olan Xi Jinping, bir yıl öncesinde “Üç dileğim var” diyordu. “Çin, Dünya Kupası’na katılsın. Çin, Dünya Kupası düzenlesin. Çin, Dünya Kupası’nı kazansın.” Oysa 2002 Dünya Kupası’na katılmaları hariç ülke futbolunun geçmişinde olumlu bir şey olduğunu söylemek imkânsız. Öyle ki, 2009’dan bu yana süren, milli takımda oyunculara forma satmaya kadar varan şike ve usulsüzlük skandalları Çin futbolunun temelini oluşturuyordu.
Bu olumsuz yakın tarihe rağmen ülkede modern futbol temelleri Xi Jinping göreve gelmeden, 2012 başında atıldı. Teknolojiden bilişime birçok konuda dünyada kafaya oynayan Çin’in futboldaki atılımı ise “dışarıdan görülen gözle” kolaya kaçıp yıldız isimleri büyük paralarla ikna etmek olarak değerlendirildi. Marca’nın Eylül 2012’de yayınladığı “Ronaldo’dan daha fazla maaş alan dokuz futbolcu” haberinde 12 milyon avroyla altıncı sırada bulunan Didier Drogba (Shanghai Shenhua) listede çok da sırıtmıyordu ama 10,6 milyon avroluk maaşıyla Messi’yi de geçen Dario Conca (Guangzhou Evergrande) kafaları karıştırıyordu.
Listeye giremeseler de Nicolas Anelka, Frederic Kanoute, Seydou Keita, Guillaume Hoarau, Lucas Barrios, Fábio Rochemback, Yakubu Aiyegbeni, Vágner Love, Mike Hanke, Paulo Henrique, Pablo Batalla gibi isimler de Çin’de boy gösterdi. Onlara Marcello Lippi, Gregorio Manzano ve Arie Haan gibi tanınmış hocalar eşlik etti. Yıldızların katkısı tartışılabilir ama Çin’de sorunun kökenlerine inince bu yolun çok da mantık dışı olmadığı bir gerçek. En azından temele örnek olmak açısından…
Çin takvimine göre milat: 2007Çin’de 1 milyar 300 milyonu aşkın insan yaşıyor. Bunların yaklaşık 500 milyonu futbolu takip etse de federasyona kayıtlı olarak futbol oynayan genç sayısı 2012’de sadece 100 bindi. Bu sayı 10 yıl öncesindeyse 600 bine dayanmıştı. Ülkede futbol endüstrisi bir türlü mali anlamda gelişemiyor, oyuncular yeteri kadar para kazanamıyor. Komünist Parti’nin yürüttüğü sistem futboldan para kazanmayı engelliyor. Ülkede futbol 1994’te profesyonelleşti. Özel şirketler yatırımlar yapsalar da kısa sürede gelir elde etmek için yasa dışı yollara saptılar; bu da para kazanmaya dünden razı hakemleri ve futbolcuları doğurdu.
Wang Jianlin’in 1999-2000 sezonunda Dalian’a yatırım yapma kararı almasından hemen sonra geri adım atmasını bahis şikesine bağlaması, tıpkı Guangzhou’yu sekiz maç destekledikten sonra“Şoke olmuştum. Bir maç için 1-2 milyon yuanlık şike yapılabiliyor. Fakat yakalanan bir tane bile hakem veya oyuncu yok” diyen Li Shufu gibi Çin futbolunun 2002 Dünya Kupası öncesi battığı çukuru açıkça ortaya koymaya yetiyor. 2002 sonrası ise “bahis tutkusu” sayesinde Çin futbolunun maddi ve manevi olarak kazanamaması, kazanılan paranınsa sadece ve sadece bahse dayanması altyapı ile üstyapının göz ardı edilmesine sebep oldu. Ta ki 2007’ye kadar…
O yıl Singapur’daki bir şike soruşturmasının köklerinin Çin’e kadar uzandığının keşfedilmesiyle başlayan operasyonların ardından yapılan temizlikle kulüpler adım adım futbola odaklanmak zorunda kaldı. Özel firmaların kulüplere sponsor olup yıldız futbolcular ve teknik adamlar transfer edilmesini sağlasalar da işlerin böyle yürümediği, parayla bir yere kadar başarı elde edilebileceği kısa sürede anlaşıldı. Ülkenin futbol kimliğini oluşturması, altyapı yatırımları yapılması, saha dışında da gelişmeler kaydedilmesinin gerekliliği kulüpleri perspektif genişletmeye zorladı.
Elbette bu gerekliliklerin hayata geçirilmesi devletin elinin her yerde olduğu Çin’de bir anda mümkün olmadı. Örneğin; Drogba ve Anelka’nın paralarını alamamalarının ardından koşar adımlarla ülkeden kaçması, kulübün o dönem yaklaşık yüzde 25’ine sahip olan ve hissesini daha da genişletme sözüne karşı bu ikiliyi getiren Zhu Jun’a verilen sözlerin tutulmamasından kaynaklanmıştı.
Kötü örnekler bulunsa da ülkede futbol beş sene öncesine kıyasla çok daha bilinçli yönetiliyor. Tıpkı Japonya’da yaptığı devrimin ardından ABD’li futbol hocası Tom Byer’ın 2012’de federasyona bağlı futbol okulları için baş danışman olarak atanması ve bu programın hâlâ sürmesi gibi… Kulüpler de gerekli adımları atmaya başladılar ama Byer’ın “Günlük şakaların çoğunun futbolu yerme üzerine olduğu Çin’de halkı futbola ısındırmak pek de kolay olmayacak” sözü halen geçerliliğini koruyor. “Eğitim sistemindeki rekabetçilikten kaynaklı spora mesafeli duruş ve tek çocuk politikasından kaynaklanan bireycilik, futbolun önündeki saha dışı engeller olarak karşımızda duruyor.” Bu noktada bir kulüp yaptığı çalışmalarla diğerlerinden birkaç adım önde görünüyor: Guangzhou Evergrande.
Real Madrid’in antrenör desteğiMayıs 2012’de Marcello Lippi’nin, Guangzhou Evergrande’nin “başına geçmek” için attığı iki buçuk yıllık imza, ilk bakışta Çin’deki çılgın harcamaların bir parçası olarak görüldü. Hatta İtalyan hocanın Çin’de bu kadar tutunması bile beklenmiyordu ama Evergrande’nin kulübe seviye atlatma politikasının temelleri 2012 öncesine, Guangzhou’dan 75 kilometre uzaklıkta bulunan Evergrande futbol okullarının inşasının planlanmasıyla başlamıştı. İnşaatlar devam ederken bir anlaşma imzalanan Real Madrid, Çin pazarına adım atarken Evergrande’nin yeni açılacak futbol okuluna hoca desteği vermeyi kabul etti.
Sadece futbol üzerine değil, çocukların eğitimlerine de devam edebildiği devasa okulun açılmasından 40 gün sonra projenin ciddiyeti Marcello Lippi’nin teknik direktörlük görevinin yanı sıra direktör olarak Evergrande Futbol Okulu’nun başına geçmesiyle daha da belirginleşti. Lippi’nin imza töreninde Çin Futbol Federasyonu başkan yardımcısı Wei Di’nin sarf ettiği “Gençlerin yetiştirilmesi çok büyük bir iş. Ciddi bir efor ve yatırım gerektiriyor. Devletin bunu tek başına yapması mümkün değil. Bu açıdan Evergrande Futbol Okulu ülkede futbolcu yetiştirilmesi konusunda lider rol oynayacak” sözleri de bu yatırımın bir kulübün kendisi için attığı bir adım olmanın ötesinde bir görevi olduğunu ortaya koyuyor. Evergrande hem Çin futbolundaki yerini daha da sağlamlaştıracak, hem ülkenin 8-10 sene sonra milli takımını oluşturacak, hem de yaptığı reklamla ekonomik açıdan da yatırımlarının karşılığını alacak.
Evergrande, Aralık 2012’de Milan ile yaptığı anlaşmayla niyetinin ciddi olduğunu, pazar payını bölüştürerek rekabet yaratacağını bir kez daha gösterdi. O dönemden bu yana İspanyol hocaların başı çektiği grup, futbolcu yetiştirmekle kalmıyor, ülkenin oyuncu yetiştirme kültürüne de etki etmeye çalışıyor. Okulda eğitmenlik yapan Arjantinli eski futbolcu Giullerme Trama, “Pas verilecek, şut çekilecek, koşu atılacak zamanlama… Bunların tamamında Çin oyuncular yanlış karar veriyor” derken, İspanya formasını da giyen Fernando Sanchez, “Buraya geldiğimizde yerel hocaların çocukları askeri yöntemlerle eğittiğini gördük” diyor. Evergrande’nin amacı ise temeli düzelterek kulübü kendi yetiştirdiği oyunculardan oluşturmak; onları Çin’in, Asya’nın ve tüm dünyanın yıldızları yapmak.
Bu hedefe giderken önemli noktalardan biri de Evergrande gibi rekabetçi olmaya devam etmesi. Belki geçtiğimiz sezon Asya Şampiyonlar Ligi’ne erken veda ettiler ama Lippi ve üstyapıya yaptıkları harcamalarla bu kupayı kazanan ilk ve tek Çin ekibi olmayı da başardılar. Dahası, bu sene de ligi zirvede bitirdiler. Ayrıca Real Madrid ile Çin’de görev alan İspanyol hocalar tarafından belirlenecek ve belirli sayıda Çin futbolcunun İspanya’da eğitilmesi üzerine kurulu bir anlaşma daha imzalandı. Evergrande iki kulvarda da koşar adım devam ediyor.
“Çin, önce bir yıldız futbolcu yetiştirmeli”Evergrande’nin yaptığı bu hamlelerin ve başkan Xi Jinping’in 2026’da Dünya Kupası’nı kazanma hayallerinin bir hevesten ibaret olmadığı bir gerçek. Porto ve Real Madrid’de görev almış Bruno Mesquita, futbol okulunun Çin’de futbola seviye atlatacağına inananlardan. “Belki biz bunun gibi bir şey inşa edecek kadar çılgın değiliz ama Çin, futbolu kalkındırmak için böyle bir şeye ihtiyaç duyduğunu anladı ve yatırım yapmaya karar verdi. Elde materyal ve insan kaynağı mevcut. Bizler de iyi hocalarız. Hedef, yerel futbolcular yetiştirerek Çin futbolunu geliştirmek. Bizler Xi Jinping’in rüyasının birer parçasıyız” diyor.
İspanya’dan Çin’in yolunu tutan bir başka isim Sergio Sestelo da “Çok sayıda futbolcu mevcut çünkü ülke çok büyük. Bizim işimiz de nerede olursa olsunlar bu yetenekleri bulmak, Çin’in bir gün dünyada 2 numara olabilmesini sağlamak… Sonuçta zirvede hep İspanya olacak” sözlerini kullanıyor.
Mesquita’nın aksine, Evergrande’nin futbol okullarında görev yapan Pablo Amo ise işin gerçekçiliğe daha yakın duranlarından. “Kariyerimde profesyonel olamayan inanılmaz yetenekli bazı isimlerle oynadım” diyor. “Yani bu çocuklardan belki de az sayıdaki bir kısmı profesyonel olacak ama hepsine futbolu sevdirmeye çalışıyoruz, onları mutlu ediyoruz.”
Lippi’nin “Futbol gençlikten başlar. Bu konuda birçok tecrübem var ve Çin’in kendi futbol yıldızlarını bu okuldan çıkaracağına eminim” demecine rağmen Evergrande kadar olmasa da küçük ölçekli bir futbol okulu açan ve Chelsea ile iş birliği yapan Guangzhou’nun bir diğer takımı R&F’i çalıştırmış, şu an Shanghai East Asia’nın başında olan Sven-Göran Eriksson biraz karamsar. “Kentte bir parktan geçerseniz Londra veya Manchester gibi futbol oynayanların olmadığını göreceksiniz. Futbol Çin’de hiçbir zaman büyük bir spor haline gelmedi ve en büyük problemlerden birisi de çocukların futbol oynayacağı çim alanlar olmaması. Çin’in bunu değiştirebilmesi içinse futbolda uluslararası bir yıldız çıkarmaya ihtiyacı var. Bu, ülkeye futbol konusunda çok yardımcı olur. Manchester United’da, Manchester City’de ya da Chelsea’de oynayabilecek kapasitede biri… Fakat şu an için böyle bir oyuncu yok.”
Eriksson’un bu sözlerindeki haklılık payını kabul edenlerden biri de ülke futbolunu geliştirmesi için en fazla bel bağlanan isimlerden biri olan Trevor Lamb. “Gelişim için atılan adımlar olması gerektiği gibi ama sonuç almak uzun sürecek. İşlerin istendiği hale gelmesi için yeni bir jenerasyona ihtiyaç var.” Lamb’in Japonya’da yarattığı model ortada: Ülke önce kendi yıldızlarını yetiştirecek, bunların teşvikleriyle daha çok insan futbola ilgi duyacak, bu ilgi duyanlar arasından bir yıldız çıkacak, Avrupa’da önemli bir kulübün yolunu tutacak ve teşvik için son parça da tamamlanacak. En az 30 yıl!
Fakat bir başka sorun daha var. Nüfus artışını azaltmak için uygulanan “tek çocuk politikası”ndan dolayı anne ve babalar çocuklarının futbolla haşır neşir olmasını istemiyor. Eriksson ve Lamb’in futbolun önündeki en büyük engel olarak eğitimi görmesi boşuna değil. Lamb’in “10 yaşındaki çocuklar akşamları saatlerce ödev yapıyor. Eğitim sistemi inanılmaz rekabetçi ve hiçbir spor için yer yok” sözleri Guangzhou Evergrande’nin futbol eğitimini günde 1,5-2 saat civarında verdiğini ve çocuklar için tesislerde okul açtığının en güzel şekilde açıklıyor. Tüm bu imkânlara rağmen ilk sene açılan 3.150 kişilik kontenjana ve 46 milyonluk bir havuzda yapılan taramaya rağmen sadece 1.086 kişinin kayıt olması da bu ön yargının kolay kolay kırılmayacağını gösterenlerden.
Evergrande’nin yüzde 50’sini elinde bulunduran Xu Jiayin’in dediği gibi; 10 sene içerisinde Çin’in dışarıya oyuncu göndermesi neredeyse imkânsıza yakın. Diğer taraftan kulüpler, devlet ve sponsorlar tarafından desteklenmeye devam ederse Çin’i orta vadede Dünya Kupası’nda tekrar görmek çok da imkânsız değil. Ülke için bu çok daha gerçekçi bir hedef olarak görünüyor.
http://fourfourtwo.com.tr/2015/06/28/bekle-bizi-2026/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder